Bir dolabın içi,
Bir çekyatın altı seni nerelere götürebilir bir denesene…
Eski bir kemer, eski bir çanta, öğrencilik yıllarından sloganlı bir rozet, rengi kaçmış bir entari…
Seni eski sevgililerden alır da, eylemlere, eylemlerden alır da çorbacılara, çorbacılardan bağlamanın tellerine, bağlamanın tellerinden ona vurulan ellere… Açık bir dükkan kapısına… Terk edilmiş bir bara… Gece yürüyüşlerinde korkulu adımlar arasında yaşattığın umutlara… Buradan topyekün çıkartıp taa Metrisin önüne… İlk kazanılan paraların ev geçindirme telaşıyla bölüşülmesine…28’e çıkan bir tansiyonun nasıl düşürüleceğini keşfetmeye… Kapına seni merak ettiği için geldiğinde onu ailenin yanında fırçalamana…
Bir tozlu sandık seni hatıralarında bir gezintiye çıkarırsa bir sabah vakti;  buz gibi bir havada üstünden paltonu çıkarıp ona verdiğin günlere… Kar kış kıyamet ayakların su alırken sokaklarda koşarak onu aradığın günlere… Dolmabahçe’den, Eminönü’ne elin elinde heyecanlı günlere… Bir eylem hazırlığında eli eline değince dövizin üstünde neler hissettiğine… Kızlar arasında kot pantolon rocker tişörtler giymek meşhurken giydiğin hippi elbiseler çıkıverirse karşına; o elbise ile gidiverirsen bir dalga kıranın koynunda ilk öpüşmelerine… İş çıkışı koşarak binilen otobüslere günün ilk ışıklarında ilk otobüse yetişme telaşına… Sabahın bir vakti o daha uyanmadan evine varıp kahvaltı hazırlama derdine…
Kapının önünde bekleyen beyaz bir Renault gördüğünde onun için endişelendiğin günlere… Eminönün’de boynuna sarılmak için kalabalığı yara yara sırtında beş kiloluk bir çanta ile nasıl da koştuğun günlere… Kitap fuarlarında nasıl aç bir kitap kurdu gibi oradan oraya saldırıp bütün ağırlığını çeken sırt çantanı görüverince, o sırt çantasını sana başka çantan yok zannederek doğum gününde hediye alan sevgilini bulunca elinde… Bir arka bahçede o arka bahçenin kullanılmayan havuzunun çevresinde iki küçük kız çocuğu ile oynadığın oyunları, oynatıverince hafızan sana…
Seni yaz günü postal giydiğin için işe alan iş verenin gelince aklına, sadece akşam yemeklerini gidip her akşam ailesi ile yiyiyor diye bir adama aşık oluverdiğin gençlik yılların ya sınıfındaki başı kapalı arkadaşların sınıftan çıkartılıyor diye dersi terk etmelerin…
Bir küçük mektup sana, bir zamanlar birini ne kadar da çok sevdiğini hatırlatıverirse ansızın, gördüğün rüyalarla yaşadığın gerçekler arasında gidip gelmelerini yazdığın küçük notlarını bulduğunda duyguların çok tanıdık geliverirse sana…
Özlemenin ne demek olduğunu yeniden hatırlatıverirse sana atmaya neden kıyamadığını bir kez daha anladığın eşyaların, sabah sabah seni alırda götürü verirse o kalbinin içine sığmayan heyecanlı günlerine… O eteklerinin nasıl uçuştuğu… Saçlarını hiç taramadığın… Arkadaşının cezaevinde sırtını yaktığı hırkasını annene rağmen sırtından hiç çıkartmadığın günlerine… Ya durmaksızın dans ettiğin sabahları dansla bulduğun gecelere ya o gecelerin her birinde göğsünde bir dostun derdini sarıp sarmaladığın günlere…
Bir dolap içi, bir çekyat altı, tozlu bir sandık sana iyi ki yaşamışım hepsini dedirtirse sabah sabah… Yaşamında olup biten… Geçip giden… Durup kalan… her şey ve herkes için…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kendine yolculuğa çıkan bir mentinin çok keyifli hikayesi!