Kayıtlar

Nisan 7, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
haydi yelkenlerini giy ve açıl deniz çok uzakta değil
mantarlı bamyalı kuru patlıcan yemeği bol acılı salça ve  bol yağla ne de güzel oluyor rakıyı içiriyor billahi köşkün lambaları filan yanıyor
başkalarının da doğruladıkları bizim de doğrularımız olmak zorunda değil
beni çocuk çığlıklarının içinden arardın birinin en az birinin önlüğünün arkasından yapışım onların hayatlarına sızabilsem diye umutlanırdın sonra anladım ben sen bu hayali herkese yazdın
alışık değilim bu sahte gülüşlerine ceplerinde kalmış susam kırıntılarına aşinayım ben
eski bir çamaşır makinesinin merdanesi gibi çok dişli bir matkap gibi güçlü bir çim biçme makinesi gibi öldürdün beni
yahu neden hep bir sen akıllıymışsın gibi her gün aynı inatla karşılaşıyorum hep önce hayır sonra belki sonra yine hayır
gittin mi zaman mı durdu dursa daha mı iyi olurdu gittin kalmadım ben de gittim
kaç kere terk ettin ağzından çıkan kelimeleri kimse çetelesini tutmadı ama sen hep ezildin kendi büyüklenmende
ne yapasım yok ki gecenin bu saatinde bütün kapıları açıp senin uzak dediğin yolları birbir koşasım mı yok senin bildiğin gibi değil dediğin her şeyi bilesim mi yok bütün kapıları ardına kadar açıp sana doğru kaçasım mı yok yok sana hiç inanasım yok gecenin bu saatinde
kaşa doğru gidiyor aklım meis gölgesinde gece kaçamakları denizde sabahların mavinin duvarında geldiği geceler bir sarhoşun kendi teknesinde kimse ayık değil büyülü yasemin kokusunda sokaklarda sürtünerek yeni tanıdıklara şimdi var yarın yok insanlar bir büyük çok bir küçük kafi ah kaşa kaçıyor aklım
kolayı kolluyorsun da demiyorsun ki az kolay olayım
senle ben daha çok oynaşırız bir kemençenin gıy gıyında onun bunun düğününde yazı bekleme yaylaya gel yayladan kaç dağa gel dağdan in yatağıma düş al al yanaklarını yüreğime eşle
emek nedir sorusunu soranlara cevap şudur bu hayatta emek hayattır
dersimden savrulan küller kim bilir hangi fotoğrafta bir tutam saçın üzerine konup içimize işlediler yakılmaları yıkılmaları unutup ne çabuk girdik munzura yıkandık arındık
şimdi haydarpaşaya karşı aklımda başka bir coğrafyanın balık pazarı kulağımda bir keman bıraksan hemen solacak güller yarım yamalak notalarda vurulan sevda sözleri kendini kaybetmiş gözler özlemek ne garip
yahu bilmiyor muyum seni senden başka hiç kimse sorgulamasın istiyorsun ayak ayak üstüne yediğin önünde yemediğin arkanda ağzında kulağında cebinde aklında cigaran yazar çizer edebiyatı dilinde bir hayranlık bir narsizim hayır oradan da besleniyorsun ama vallahi tokum sen git bir garibanı doyur
ne sunni ne alevi ne müslüman ne yahudi ne katolik ne musevi cinsiyeti kimliği milleti uyruğu dini anası danası gelmişi geçmişi aşk be
bir buçuk litrelik plastik bir şişeye tıkmaya çalışıyorsun yaşanmışlıkları sığar mı sığsa da geri çıkar mı
sızıntı başladı belli ki damarlardan en az ikisini kestin üzerime doğru akıtıyorsun kanınla beraber şerrini yapma ya dünya malı dünyada kalır öfkesi hiç taşınmaz
konuşan anıları bilir misin en tenhada kıstırırlar bacaklarından kollarından bastırırlar kulağına tükürür gibi boca ederler maziyi aha işte bazen öyle geliyorsun üstüme
valla yalan konuşma kıvırma sürekli açıklama yapma neden arama dur basit basit canımı ye ya ayıp
üstümüzde bizi kendine kulak kesen uçak savarlar helikopterler pervaneli gözlem kuleleri petrollü modern dürbünler açılında semayı görelim iki işvelenip yaşadığımızı bilelim
sen daha diren diren ecdadına üflediğim yanlış hedef seçtiğini anlayınca bakalım neye yanacaksın
kim bilir kaç çocuk anasını babasının elinden almak ister sevgisi ayrı zulüm öfkesi ayrı diye kim bilir kaç çocuk anasının hayatını bir sihirli değnek olup değiştirmek ister kim bilir kaç çocuk anasının hayatını uzatmak ister
hani saatlerce kelimelerden şelale olup aksam sana boyunca yıkasam seni ellesen benden sebep o güzelim tenine kıvrım kıvrım belinle kalçana hani o dudaklarından boynuna doğru insem olanca nefesimle yine de doyamayacağım sana
bir deliğe soktun parmağını olanca gücünle ittiriyorsun yanıldın parmakların yerine boynuzlarını taktın inadından inadından canım
neden orada olduğunu biliyorum aklın herkesi ve her şeyi yönetmek üzerine o kadar kurulmuş ki ve sen nasıl bir salaksın ki senden başka akıllı olmadığını sanıyorsun nasıl bu zeka ile bu aptallığı yapıyorsun
çocukluğumuzun anılarından biri oldun kilolarca kilolarca amasya elması gelirdi bize elmaları iki dişler daha bitirmeden karşı lisenin duvarına bir hız atıp vardırmaya çalışırdık abilerin ablaların yüreği hop hop ağızlarına gelince biz balkondan sarkıyoruz diye gaza gelir iki diş alır elmadan duvarlara nişan alıverirdik çocukluk geçti mi bilmem ki elmalarımız amasyaya varsın gitsin gelsin duvarlardan yürekler dursun hele burada da hoplamasın yolun açık olsun tez varsın elmalar yerine tez dönsün zühre ile tahirin aşkına doğsun niyetler mest olsun
dilimde aşkla dolu laflar da olabilirdi yine sen kendini diğerlerinden ayırt edemiyebilirdin daha başka daha bi farklı hissetmek isteyebilirdin tüm insanlara eşit davranırken seni ayrı bir sevebilmek değil mi güzel olan neresinde anlaşamadık
bak nasıl bir yerdesin bir meyhanenin sidik kokan daracık tuvaletinde bir hela bir ayna bir surat yani sen ağzında safralar sırtında safralar cebinde safralar aynaya bile bakamıyorsun kendini göremeyeceksin diye korkundan bak nasıl bir yerdesin bir dünyanın sidik kokan yaşamının içindesin bir bela bir ayna bir surat yani sen kaçacak yerin yok boka batmışsın bok kokuyorsun dünyanın konusunu duymadığın için seviniyorsun e hadi sal kurtul yalandan
Resim
ikisi arasında uzun uzun bakabilir geniş geniş uçabilirim hesapsız ne kız kulesine bakarım ne galata kulesine canım çekmezse ne sana sevdama çırparım kanat ne berikine kendi göğümde kendi denizimde kendi kanatlarımla bir giderim galataya bir giderim kıza seçerim kulelerimi olurum pervane ne sana hesap veririm ne allaha
şimdi sadece bir kaç harfi olan aklımda bir şiir yazdım rüyamda
şaşırmak için olup bitene şaşı bakmaya gerek yok ki ee öte yandan da şaşırmamak için her şeye öyle afyonlandık ki
köpekler sağda solda koşuşturmaya başladılar uluyarak bir yıkımın daha habercisi bunlar davran
ne kadar uğraşırsan temizlemeyezsin bazen zihnini bir karabasan gibi çöker nefret
uzak bir gemi geçiyor yakınımdan fransızca bir şarkı duyuyorum sözleri en az dünya kadar yabancı durdurulmaz bir merakla dinliyorum şuan denize düşen yağmur damlalarıyla yüzeyde kalamıyor derinlere doğru iniyorum geminin pervanesine takılıyor kollarım gidiyorum
iki kaldırım taşı arasına düşmüş bir hayal seninki ince bir topuk ezip ezip geçiyor
fırlama bir sevda uyduruk bir hüzün densiz bir gülümseme hayat
teninin ağırlığıyla yatakta kalan ize yapışarak bahar havasını  nefesime takıp  uçabilirim belki
seni sevmemi uzvun belirlemiyor dünyalı benim içimden gelen seni arzulamama yetiyor
zabahleyin anadan üryen çevremde vızır vızır dallar çiçekli kökler dışarda kovuklar sürprizli allahına kurban ölüyorum sana
ah ben yine açıktım hayata biraz yumuşak bir tene biraz düşük bir çeneye biraz şefkate biraz anlayışa biraz keyfe biraz koy götüne gitsine
deliyim olma mı seni isteyecek kadar deliyim seni sevecek seni arzulayacak seni sayıklayacak kadar deliyim olma mı
sikmek sokmak vermek almak ne ola ki dedi arkadaşım merhaba uzaylı tanışalım artık dedim ben her gün yeni bir şey öğreniyor insan hoşgeldin
ah aklınca hayatından uzak tutuyorsun beni zavallı küçük şey aklın ancak bu kadarına yetiyor bu ne kadar acıklı değil mi
en az senin kadar o kadınları anlamıyorum ben çıplak duramayan hiç bir canlıyı anlayamıyorum ben
biz bazen kendimizi çok şanslı hissediyoruz en yakın dostlarımızı en yakın sevdiklerimizi  kaybetmedik zannediyoruz ne büyükler ne sevgiler ne değerler kaybediyoruz unutuyoruz bitiriyoruz içimizde birbirimizi acımızla yalnız bırakıyoruz babamızı anamızı sevdiğimizi aşkımızı dostumuzu kaybettiğimizde bunu gerçekten kime anlatabiliriz ki giden geri gelmeyince  telafisi olur mu
sen beni takip etmiyorsun diye ağlamıyorum inan ki zaten kimliğini açık etmediğin için iki kelam laf edemiyorum ben ona yanıyorum gireceksen rahatla gir gönlüme girmeyeceksen girme
ayy ne güldüm ya devam çok şükür devam rakının kudretine varlığına birleştiriciliğine ve sevgisine iyi ki şişede durduğu gibi durmuyor namussuz yoksa ne boka yardı ki
sen bana senin yaşamını yalatmayı istedin ama ben yalayınca senin bütün hayatını şaşırdın sen bunu beklemiyordun hiç ben yalayıp yutmuş bulundum hayatını
sokakları boyardık beraber isyan eder eleştirirdik tecavüzü emperyalizmi baskıyı faşizmi tacizi saldırıyı müdahaleyi gaspı deşifre ederdik sevinirdik sokakların dili olurduk teslim olmadık sanırsdk teslim olmazdık
amk ne allah aşkına ya ne allah aşkına inanıyorsun ne amk diyebiliyorsun açık açık sen bu hayatta neyi açık açık yapabiliyorsun kısaltmalarla dolu bir hayatta kendini ne kadar açık yaşayabiliyorsun
bu yumuşak ğ deli mi ne her seferinde yanlış basıyor kendine diyorum ki sonuçta ben sevgiyle öpüyorum seni acayip derinden
bir arkadaşımın yazdıklarımla şöyle dalga geçtiğini hatırlıyorum gece aşk sevgililer aşk meşk zevk ve de bıdı bıdı tüm bunlar aklında kaldıysa hele de dalganda o zaman olmuşuz birlikte senin tüm inadına rağmen aşkın meşkin bıdı bıdısına bu akşam afiyetler olsun
söylemeye söylemeye büyür laflar, şişer iç, taşar sabır, ama bilir  insan, dayanır... dayan, seveceğim seni geldiğinde, gel yeter!
kirli epey kirli bir camın önünde maviyi belki de griyi seçmeye çalışarak ediyorum akşamı denize ve evlerde bir bir yanan ışıklara bakıyorum yarın olmamın bir garantisinin olmadığı bir hayatının içinde kendimi nereye koymaya çalıştığımla ilgili zorlanıyorum sen şimdi üzülme eğlen ben bu gece her yükü çekeceğim sen keyfine bak ben sabaha kadar herkes için öleceğim
sandın ki seni sana ait ayak kokundan ter kokundan inadından ayıracağım yok hayır yapmayacağım sen onlar değil misin ki
İnsan kumaşı yırtılınca, rüzgar almasın, hatta bir parçası kopup gitmesin diye; bir çırpıda dikiverir kendini, kendi kendini yamar. Onarmasa kendini, bulamaz o iç huzurunu. Kendi dengesini bulmuş her insan, en az bir kere dikmiştir kendi kumaşını, kendi yırtığını, Deliklere, yırtıklara güvenmek lazım. Her dikiş yeniden patlamaz, bunu bilmek lazım.
origami kağıtlarını gördün mü hiç ben yeni keşfettim çok renkliler ama incecikler yırtın mı yırttın yani sevdim seni incecik ve renkli
hep kaçtın güzel kadın saçlarını hiç açmadın kocaman küpeler hiç takmadın kahkahalarının arkasına bilerek kadınları aşağılayan bir argüman hep koydun hep gizledin kendini hep seni çılgınca isteyen o adama saklandın ama kendinden ve çağlayanın arkasında ağlayan kızdan kaçamazsın canım kadın