Kayıtlar

Ekim 21, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Çok sevdiğim bir arkadaşım sohbetlendiğimiz masada, bana doğru eğilip, “ona yüzlerce mesaj, onlarca elektronik posta yolladım, elimden gelen her şeyi yaptım, aşkımı itiraf ettim, hatalarımı kabul ettim, af diledim ama hiç birine cevap yazmadı” dediğinde irkildim… Ve şöyle devam etti “o da çok seviyorsa bu neyin gururu…” Bende film koptu; Sen hiçbir şey yapmamışsın ki… Yine kendini merkeze koymuşsun, bahaneler, gerekçeler, itiraflar ve yalvarmalarla olayın edilgen tarafı olmayı seçmişsin... Asıl hareketi, kararlılığı, ivmeyi ve değişikliği karşındakinden beklemişsin … Ve yapman gerekenleri yaptığını zannederek kenara çekilmiş bir de üstüne yazdıklarına cevap vermediği için pişkince onu suçlayabilmişsin. Bundan 20 yıl önce hayatımızda cep telefonlarına atılan kısa mesajlar ve elektronik posta adreslerine bir tuşla gönderilen e-postalar yoktu. Aşklar, pişmanlıklar, af dilemeler, özürler, vaatler, yalvarıp yakarmalar emek isterdi… Özür dileyeceksen, affedilmek için birinin
Yasak Tanımazların Öyküsü Elmanın biri o ağaç senin bu ağaç benim gezerken bir gün bir bakmış iki yasak tanımaz etrafına bakına bakına yapacak bir şeyler arıyorlarmış. Canları o kadar sıkılıyormuş o kadar sıkılıyormuş ki durumları elmanın bile canını sıkmış. Namussuz elma “buldum eğlenceyi, girivereceğim kanlarına bir daha canları ne zaman sıkılacak olsa bulu verecekler çaresini” deyip parlatıvermiş kendini. Bizim yasak tanımazların gözü parlamış elmayı görüverince dizleri titremiş elleri aynı anda birden bire elmaya uzanıvermiş. Elma ikisinin birden avuçlarının içindeyken birden bire ikisinin birden dişleri arasına gidivermiş. İnanılmaz ve dayanılmaz bir istekle ısırıvermişler elmayı. Elmadan bir "ahh" sesi çıkıvermiş, demiş kendi kendine “elma elma olalı böyle işe yaramadı”. Bizim yasak tanımazların ağzı kulaklarında el ele atlaya zıplaya giderken, olan olmuş önlerinde kocaman bir kapı açılmış; Arkalarından kıçlarına öyle  bir tekme yemişler ki, önlerind
çiçeklerin tam ortasından çıkan bir avuç böcek gibi siyah jartiyeri  çıplak ayakları ile delik deşik edilmiş bir tahta kapı gibi ölümle yüz yüze geleceksin soğuk tenin donuk nefesin sonunda üzerine toprak atan dostlarının gerçek yüzünü görecek ve ölüm yaşadığın en büyük gerçeklik olacak ölümden korkanlar ve kaçanlar senin yaşadığın şeffaflığa imrenecek  ama hiç cesaret edemeyecekler
sen ne yazık bir insansın olayı yine taa götünden anlamışsın sen ne yazık bi insansın anladığın götün kadarsın
işte sarardı dallar sen güldün üzüm gözlerini yedim içime girdiler çıkmıyorlar çıkmasınlar
he ge hö gö söge pög bi körü fi kore sögepe te diye geliyor ağzından çıkanlar bana
dil ve yürek hep iyi değil  maalesef dil acıtır yürek unutur bazen de dil aşar haddini yürek unutmaz
vapurda yanımda oturan küçük burunlu pörtlek gözlü burnu sümüklü kız hayvanlı peçetelerim aldı mı derdini fil hortumu ile çekiverdi mi tüm sümüklerini kelebekler karnında uçuşu verdi mi vapurda yanımda oturan ince uzun bacaklı kısa saçlı kız ağla huzurla ben varım yanında
senin etinden et kopmuş bir hayvan gibi senin etinden et kopmuş bir insan gibi bana saldırmana izin vereceğimi mi sandın sen sen kendini her yerde mastürbasyon yapabilecek yeteneğe sahip mi sandın sen git ne kokun kalsın ne kanın sen git
birinin  avucunun içi gibi bilinmek istersin ama birinin seni  avucunun içinde bilmesini istemezsin
ben de yazarım hem de çok pis bi yazarım bi tavlarım seni valla anlamazsın şimdi olduğu gibi
kalamar ne kadar güzel bir şey nasıl yemezsin diyen güzel bir kadına sen de çok güzelsin o zaman seni yiyeyim demek istiyorum dana eti yemeden doyulur mu diyen doyumsuz bir erkeğe seni  yesem de doymuyorum ama bu olmadan da yaşayabiliyorum demek istiyorum
valla neden aramadın anlamadım doğum günümdü bugün yani dün bekledim evet ama hayal kırıklığına uğramadım neden mi belki su perisi gibi berrak bir ailem olduğu için rakıyı tekilayı cigarayı beraber yuvarlayacak can parçası bir ailem olduğu için ama sen neden aramadın ben yine de anlamadım ama bişi diyim mi iyi ki doğdum ben