Kayıtlar

Nisan 21, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
bir suyun altında yıkanırken aklına gelen aydınlanma yıkanmadan öncekinden çok daha doğrudur
bir ata olsaydım sözüm sana götünün büzüğünü göstermeyenle yatma olurdu
ahşap bir masanın dört ayağından çelik olanı gibi sert dövülmüş ve farklı
çekip topraktan bir solucanın başını koyup cebine arada kayganlığını ve yumuşaklığını hissedip yalnız olmadığını anlayacak kadar şanslısın bu hayatta
yüzünü hafif kaldırıp ağzını biraz eğerek dünyayı altına alarak gevrek gevrek gülüyorsun o an kancık bir kahkaha kopuyor zamandan
masmavi bir kedi kıpkırmızı bir ağaca koşarak çıktı sapsarı bir çocuk gıpgri güldü güldü
her şey yattığın yerden umut yattığın yerden zevk yattığın yerden güneş gökyüzü dualar yattığın yerden
her sabah yeniden yıkılıp her akşam yeniden doğuyorum kimse de iyi ki doğdun demiyor
zaman saatin tersi yönünde ilerliyor böylece kimse onu doğru yerde aramadığı için yakalayamıyor
ruhunu içime çektiğim kadın demek kolay gözlerimin içine bakarak kolaysa ruhumu uçur gözlerime bakarak
keşke bacakların ve omuzların hışımla yerinden kalkıp fırlayıp öne atılıp kendi etrafında dönüp yere düşmeseydi de dudakların gelip dudaklarıma yapışsaydı
keşke delirmek hayat zor olduğundan akılla beden arasındaki uyuşmazlıktan insanla toplum arasındaki farktan fikrin kafa tasına sığmamasından değil de delirmek zevkten olsaydı
denizin dibinde bir kayanın üzerinde eşeleyip duruyorsun geçmişi sen attığın o deliğe o taşı
bir zamanlar birbirimize aşık olduğumuz aklıma geldi birbirimizle olmaktan hiç bir şeye zaman yaratamazken zamanın bize yine de yetmediği anlar günler aylar ve yıllar geldi aklıma yaşamak biraz da anlamak değil midir ki senden başka süren hiç bir şeyin olmadığını
durduramayacağın bir yerdeyim ne gel ne koş çok geç
berduş bir kalbin zalim bir aklısın sen ayna bazen bazen gölge
bazı gerçekleri seni sevdiğimden daha çok seviyorum çünkü rol yapmıyorlar değişince değişmiş oluyorlar
bireysel davranış ve zevklerin kamusal alana sinir harbi olarak yansıması tespih çekmek ne kadar da bireysel bir eylemdir değil mi peki o zaman o güzelim kehribar taşlarını çat çat diye birbirine biz kamusal alanın kullanıcılarının kulağının dibinde sinemada otobüste vapurda metroda vura vura sinir katsayımızı arttırıp kendi keyfine zevkine ağız dolusu küfürümüzü niye ziyan ediyorsun be kardeşim
evlenmek dediğin şeyi senin beklediğin gibi beklemedim ki ben bir ömür sana kutsal geldiği kadar bana da kutsal gelsin doğurarak çoğalmayı senin kadar içselleştiremedim ki ben hadi benim de olsun
seni özlemekten vazgeçmek zorunda mıyım
bedeninin en ellenmeyen yerini düşün bul hisset sana ne kadar yakın ne kadar uzak bir ölç biç sonra onu neden mahrum ettiğini sor kendine yanağından daha ayrı olabilir mi diz kapağın
ayak parmaklarımızı öptük hasretle bizi birbirimize taşıdılar diye
cinsel bölgede çıkan et beni gibi seksi ve korkutucu
deşip geçenin değip kaldığı geceleri hatırlıyorsun sen sen değip kaldığı için anıların anıları yaratanı yaşıyorsun
tüm renkli neon ışıkları içinde en çok parlayan şey senin yapıp yanında getirdiğin ama kafana takmayı unuttuğun o sahte peruktu ve bütün gözler  senin yaptığın ama kafana takmayı unuttuğun o sahte peruktaydı onu bir gün kafana taktın ve dünyan değişti artık kimse seni fark etmiyor işte özgürsün
sadece bir göz oyuktan bakarsan içeri sadece o gözün gördüğünü görürsün tepeden tırnağa girersen o bir göz oyuktan tepeden tırnağı görürsün
Bütün pencereler sonuna kadar açık radyosu, sıfır sıfır sıfır nokta eksi bir kanalından yayın yapmaktadır. Program sunucusu bay her derdi katmerleriz mikrofonun ucuna dudaklarını şişirerek yerleşmektedir. Programın bugünkü konusu  bir ruh düşümünün yarattığı aşk serüveninin çıkmazında sıkışan üşengeç oğlanın kendine adaptasyon zorluğudur. Son derece basit olan bu konu üzerinde konuşulacak ne kadar da çok şey vardır ama hiç konuşulmasa ve hep susulsa da mesaj yerini bulur ve konunun doğası gereği mevzu yine de anlaşılmış olur. He bir de oğlan bir taşıyıcı, sürükleyici, bitirici ve engelleyicidir. Radyo programı içe akıcı, baştan çıkarıcı ve asap tırmalayıcıdır. Gece yarısına yakın başlayıp, gece yarısı sonrasına yakın bitmesi ile meşhur bu yayın, kılcal damarlarda gezen alyuvarlar gibi yassı hale gelinceye dek insanı kendinden geçirir ayrıca oğlanı aşktan da kendinden de soğuta bileceği gibi zaten kaybolmuş olan kendilik algısını da alaşağı eder. Bay her derdi kartmerler