Kayıtlar

Ekim 6, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
durulmak mı insanı olgun kılan hareketsizleri şaha mı kaldırmak lazım o vakit durmayı bilmekle durulmak aynı şey mi eylemsizlik erdem mi oldu şimdi
yeniden yazabilirim ağlayan mezar taşlarına hikayeni yeter ki sen ağlama taşlara
bu küçüklükler büyüyecek elbet isyan da buradan çıkacak
yangın mavisi çillerin bir gece karanlığına gömülü parmakların sadece seni söylüyor şehir suları
daha kaç tane insanlık suçu için elindeki kanlı eğeyi sürteceksin dişlerine ağzın burnun kan doyamadın kanakana içmeye
sen kimseyi önemsemezsen neden önemsenmeyi  umarsın ki
edep nerededir sorana söylemek için soruyorum senin baktığın yerlerde değildir di mi
daha dün tanıştık kederle bugün geldi oturdu en baş köşeye bir hadsizlik yok mu bu düzende
kaptırma kendini deve dikeni gibi girer yeminle kıçına
ölenle ölünmüyor mu yalan ölenle ölüyor o an
sana geldim yoktun vazgeçmedim durdum bekledim delirdim
acemi firarlar bunlar bu hayatın bir de kavgadan yana tünelleri var
bazen okuyamadığımız kelimeler ederiz deri döküntüsü gibi
üstüne düştü hayaller bir dalganın gücüyle
parmaklarının bir pençe gibi kıvrak tırnaklarının dışa büklüm yüzü bağırıyor katır gibi bir inadı
sustu sandı ama hep haykırdı
mümkün mü ruhunla bedenini ayrı ayrı sevmek
dişlerinin dudaklarının arasından geçen nefeste vücut buluyor aşkımın rüzgarı