Kayıtlar

Nisan 28, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
üçer beşer merdivenleri dolana dolana ayakları uçuşan saçları siste kaybolan bakışları kalbe vuran ağrıları sana benziyor bu aşk
bu gece salyalarımı akıtarak çilli yüzüme ağlasam göz yaşlarım su çiçeği deliklerime dolup dolup boşalsa acım anırmaya dönse ürkütücü bir halde yine de yetmeyecek gibi
eski bir tekerlemenin yeni şaşkınlığı gibi acemi ve heyecanlı ahşap makaralara geçirilen derme çatma eğik bükük bir yürütme teli gibi şart üst üste sadece dokuz taş oynarken koyulabilen irili ufaklı taşlar gibi dimdik kör ebe oynatır gibi iddialı bir aşk
sana kucaklar dolusu kal dedim ağızlar dolusu git derken
çok burdun bu kalbi çok bir küçük delikten mini minnacık bir delikten ardından ayağınla teperek tıkmaya çalıştın çok yordun bu kalbi çok acıttın tuzladın azıcık sevdin ne çok aşık oldun ne kanla sıvadın bu kalbi çekemedi içine kanadı hep dışına ne çok terk ettin bu kalbi ne çok yavaş yavaş inceliyor bu kalp bir zar gibi geçilmesi zor şeffaf inatçı bir zar gibi
demedim mi alışma ufaktan başlar bu işler bakmışsın büyümüş öyle bir büyümüş ki hazırlıksızsın yaza
biliyorum ben kötü değilsin sen senin kaburgaların daraldı nefes almakta zorlanıyorsun kafes daraldıkça pençelerine güveniyorsun bir dünya yaratıp kendine sokak aralarında vitrin camlarında eski ayakkabılarda otobüs sohbetlerinde naylon poşetlerde eski çeşmelerde ve onların başında geçen hikayelerde kendini hasretine boğarak öldürüyorsun ben biliyorum sen özlüyorsun
çenemden gözüme doğru hafif bir hareketle baktım sana doğru ışıklarını yakmış süzülerek gidiyordun karşı kıyıya içim gitti ardından kayboldun
yüzeysel bir muhabbeti canım rakıya meze etmeye kalktın ya yazıklar olsun suyun üstünde hem de kaldırma kuvvetinden bile yararlanmana gerek kalmadan hafif hafif gidiyorsun ya bravo iki dakika dur da nefes al çiğne sindir ya da kalk bu masadan en temizi
sonradan olma insan hallerine benim bi midem kalkıyor nedense sanki o iğreti hal bütün içimi kaplıyor bir iğrençliğe dönüşüyor sonradan insan olunmuyor
aklım akıyor yumurtanın akı gibi ama tutmuyor hiç bir şeyi kusuyor kendini
ya kafam güzeldir ya sevişiyorumdur ya da unutmak için uyuyorumdur illa bir cevap istiyorsan
sana aşk aldım indirimden tek kalanlardan seçtim üzerine olmadı farkındayım bekle büyüyünce giyersin
keşke hayalleri gerçekleştirmek leş gibi kokan pırasaları mis gibi kokan bir böreğe çevirmek kadar kolay olsaydı
bir onarıcı var hayatımda dilini dolamış boynuna vakti geldikçe çıkarıp sallıyor bazı zevkten öldürüyor bazı gerçekten
bir değil iki iki değil üç gündür niyetine girdiğim bütün yollar köşelerden dönüyor 1 mayıslar dönüyor 2ler ağır 3e ulaşılamıyor insanın kimi kuş olup uçası geliyor
acayip fena oluyorum yağmur boşaltan bir bulut gibi oluyorum
ellerin yok kolların yok gözlerin yok sadece dilin var bakışlarımdan kaçıyor karnıma doğru sığınıyorsun kaburgan kabardıkça sen kabarıyorsun
çekiyorum çekiyorum iliklerime kadar başım dönüyor kendince bakmışsın kafandayım bakmışsın göğsünde
ayak kokusu üzerine güzelleme ne kadar hapsettiysen o bütün bedeninin yükünü çeken onikişerden yirmidört kemiği bir kafese dili olmayıp konuşamadığından dişi olmayıp ısıramadığından sesi olmayıp haykıramadığından tüm kokusunu salıp taa burnuna kadar dikkatini çekmeye çalışıyor güzelim ayaklar bir insaf eyle arada bir bir vapurdan bir balkondan bir aşktan bir tenden aşağıya doğru sallandır
bugün dünya uzun laflar günü dünyada en çok kutlayıcısı olan gün uzun uzun upuzun bir yere varamayan varsa da yanlış yere varan vardığı yerden bir türlü dönemeyen dönse de döndüğü yerin çıktığı yer olmadığını gören bunun üzerine uzun uzun bu durumu değerlendirerek epey edilmiş uzun uzun upuzun bir yere varmayan varsa da vardığı yerde olmayan lafların günü
bir meridyen boşluğundan bir paralel gel gitinden içe çekilip burun kıvrımlarına takılıp kalan nefesten incecik duvarlardan kalın kirişlerden bilinmedik yollardan sabaha varmayan mehtaplı romantik gecelerden bağırış çağırış hiç durmadan birbirinin boğazına yapışan ellerden derinin altına apansızca sızan keneden öldürücü her bir aşk darbesinden içine sokacak kadar duyduğun her hasretten koptu kopacak her türlü bağdan kendini koru insan
ilişkilerden ne bekliyor insan kendisini kurtarmasını mı düze çıkarmasını mı yalnızlığına derman olmasını sorularının cevaplarını bulmasını mı bir ilişkiden bir insan ne bekliyor ne beklediğini demek ki kendi de bilmiyor ki hep bir boşluk hep bir hüsran bir mukayese ve kavga beklemiyiverse olmuyor beklese daha çok beklersin durumuna düşüyor bir çözüm acaba insanları aslında olmadıkları yerlere taşıyıp sonra da orada olmadıkları için hırpalamak yerine kim ne kadarsa onunla o kadarını yaşamak olabiliyor mu bir denense belki bu kadar mal gibi sahiplenip bağlanıp hak iddia edip bir de dayatmacı olmayabilir insan sonra belki yaşadıklarından keyif alıp mutlu da olabilir o zaman bir odadan bir odaya çıplak niye geçtin ya bir gören olduysa diye de kahrolmaz kendini de berikini de rahat bırakır mutlu olur olmaz mı bana sanki olur
yattığın yatak hayal ettiğin yer değil altından kayıp gidiveriyor geçmişte açık bir pencerenin önünde hafif ürpererek yattığın divanın üzerine doğru mutfak dolaylarından gelen kokular yaşamın için ihtiyacın olan tüm güvenli koşulları sağlıyor bunu garantileyen bir anne sesi duyuyorsun mırıl mırıl işte tüm gücü kuşanıyor ve dalıyorsun kavgaya galip geliyorsunuz mutlusun
biri birinin boş konuştuğunu düşünüyorsa o konu ile ilgili kendince dolu bir fikri olduğunu sanıyordur yoksa dinledikleri ona neden boş gelsin ki
anlattıklarına bakılırsa kendi iraden dışında gelişen bir hayatın var ve bunun senin yüzüne her vurulmasında daha da çok çileden çıkıyor göz bebeklerine kadar pörtletip gözlerini onu bunu etrafından savuşturuyor düşüncelerinden inşa ettiğin inin içinde hırslarını bileyliyorsun güneşten kaçıyor aydınlıkla savaşıyorsun bir balkon seç ve atla aşağıda geride kalanlarla yeniden başla
yayımevinden taze çıkmış parlak yazılı kitabı alıp içinden tütünleri sorgusuzca üfleyiverince anladım ki bir başkasının hayatına müdahale etme hakkını kendimizde en doğalından buluveriyor utanmadan sıkılmadan düşünmeden eyleme koyuveriyoruz kitabın arasındaki tütünleri üfledikten sonra yerden bir bir toplayıp yerine koyamayacağımız kadar geç kalıyoruz üflemeden evvel düşünmeyi öneriyorum