Kayıtlar

Kasım 11, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
el değilsin göz değilsin bir kusur bir günah değilsin beni benden edensin sevdiğim elim kolum iki gözüm bütün kusurum bütün günahım sensin
gençliğimizi konuşuyoruz bir vapurun yepyeni sağ arka çıkmasında hep bir vapur hep bir dost sohbeti var akşamüzeri çıkılan yolculuklarımızda önümüzde sekiz on bebe kendi boklarıyla oynuyorlar hakikaten insanın hayat bu veletlere güzel diyesi geliyor  sonra utanıyor kendinden yürüyüp gidiyor kendi yolunda kıskanma lan başkalarının gençliğini sen kendininkine sahip çık diyor içinden birazcık daha hakkaniyetli olan iç ses sezen aksuyu barış mançoyu kayahanı falan düşün bir şişe şarabı elden ele dolaştırırken gıdım gıdım sarhoş olmaları düşün oradan geri dön uzağa gitme neşen keyfin zevkin gençliğin geçmişinde kalmasın diyor içinden birazcık daha hakkaniyetli olan iç ses yürüyüp gidiyorsun kendi yolunda içinde sekiz on bebe enerjisi dudaklarında saçma bir tebessüm deniz kokusunda aşkı sürüyorsun kollarına yürüyüp gidiyorsun kadıköyün kalabalık çok kalabalık insan yığını sokaklarında bir gece yolculuğuna çıkıyorsun bedeninden çıkmış yollara düşm
günün her hangi bir saatinde değil gece su içerken değil gam içerken tuzlayıp yerken hıyarı değil gözyaşlarını yerken yanakların siyasetin dibini kavururken değil sözlerin duygularınla oynarken sözlerin gecenin bir saati masanda bir duble rakı sohbetin bedeninden çıkıp sözlere düşmüşken sen akıyorsun iki kelamın en büyülü yerinde büyümüyorsun çocukluğunda kırdığın reçel kavanozunun kırıklarında annenin sana kızamayan bakışları arasında kala kalıyorsun beton bir zeminde tahta bir iskemlede gidip geliyorsun gidip geliyorsun
sen şimdi seksten korkarak korunuyorsun öyle mi korku kültürünün canını yiyeyim bana dokunmayan penis bin yıl yaşasın
küçük hesapları küçük insanlar yaparlar büyük yalanları büyük insanlar söylerler yani insanlar küçük hesaplar yapa yapa büyürler büyük yalanlar söyleye söyleye küçülürler
kötünün ne olduğunu tarif edemezsen ve kötünün ne olduğunu bilmezsen kötü ile başa çıkamaz bir de onu kanıksar yaşar gidersin barış içinde hem de kötüyle kötüyü bütün iyimserliğinle olumlamaya çalışırsan anca salak bir insan gibi avuntularından kaleler yaparsın kötüyü bilmez ve tarif edemezsen ne zaman kötülük ettiğini bilmez yaşamanın doğasından zanneder kötülüğü kucaklayıp büyütüp gidersin kötüyle kötü olur kötü olanı da bunu bilmezsin
bugün senin hakkın çünkü üzerime örtüp gittiğin ölü toprağını ektim yeşerttim ilk mahsüllerini  aldım ben onun için bugün senin günün gömdüğün her şey kendi küllerinden yeniden doğdu ve biliyor musun daha da güçlü doğdu bugün senin günün biliyor musun çünkü bugün layıkıyla gömülüyorsun ölü toprağının üzerine toprağımda yetişen o müthiş güllerden bırakıyorum hani sana gülüm diyemem gülün ömrü az olur dediğin güllerden bırakıyorum seninle beraber solacak ve ölecek güllerden uğurlar olsun
şuanda gözlerine bakıyorum farkında değilsin bakışların bembeyaz bir  yastığın üzerinde kayıyor uzaklara bakıyorsun bana bakıyorsun farkında değilsin birbirimizi görüyoruz
aklım durmakta haklı mı değil mi yaşanılanların yoğunluğunu bir süzgeçten geçirince geriye kalan parçaların azıcıklığına
beni üzme yukarı yukarı kaldırıp aşağı aşağı atma atıp atıp bir de üzerime basma yerden alıp alıp ellerinin arasında sıkıştırıp sıkıştırıp kalbimi ezme ama madem yapıyorsun bütün bunları silince seni içerleme e mi
güvenmediğin biriyle olmamalısın misal e-posta adresinin şifresini kıracaksan cep telefonunu o banyoya girdiğinde bakkala gittiğinde masada bıraktığında kurcalayacaksan tanımadığı bir numara onu aradığında telefonda oynaşacak mı diye feyk arama yaptıracaksan ağzını aramak için abuk subuk zarflar atacaksan telefonla ulaşamayınca işkilleneceksen dürüst davrandığında allah belanı versin bunu da mı yapacaktın  diyeceksen üstünü başını habire av köpekliği gibi  koklayacaksan ayrıl be kardeşim bırak ipini daha kolay
agresif müziklerin depresif yansımalarına bırakacaksın güneşli pazartesiyi ha babam koşacaksın patronun kucağına
iki söz arasında kalan en kıymetli an hani söylemediğimizi diğerinin bildiği ama ne söylediğimizi asla bilmediği o an iki söz arasında sıkışıp kalan o upuzun an
akıl düş hayal sadakat yolculuk kusmuk kokusu rüyalardan başkalarının salyaları rüyalardan martı sesleri sabahlardan uyanıyor