Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
kendisinin anlatacak hiç bir şeyi olmayan insanlar başkalarının hayatlarını anlatırlar fütursuzca sınır tanımadan ve saygısızca barışsa insanlar yaşamlarıyla ve tercihleriyle ve azat etseler başkalarının özel yaşamlarını bu da bir hak ya sonuçta
bazen oluşuna bırakırsın hayatı bazen alayına müdahale bazen durmak istersin kıyısında bazen boğulmak tam da ortasında ama ne yaparsan yap hayatta hayatla kendin dahil tüm canlılara adil ol be insafsız insan
dudağımın kenarında bir balık tatlı tatlı gıdıklıyor sevmeni diyor
eşittir işareti bir semboldür matematikte eşitlik ise gereklilik ve haktır yaşamın içinde zamana yere olaya ve kişiye göre değişmez
bilmediği şeyden korkabilir insan ama korkusunu savunursa hiç bir zaman bilemez insan
bak şimdi say ki beynin patladı içinden yayılanların kimseye faydası olacak mı
gidilesi yolların dönülesi sevdaların yıkılası ön yargıların olsun bitti
bilgi saklayarak oluşturulan hiyerarşi çağın kronik hastalığına ve insan yutan bir kara deliğe dönüştü
bazı kişi olay ve tercihleri yok saymak bir kompleksin ürünüdür onlar kişilerden bağımsız varlar yaşarlar çoğalırlar güçlenirler
bir şeyleri kazanacağım diye kendini kaybedebilirsin ansızın
bazı izler insandandır yaşadıkça derinleşir o noktada zaman dilsizdir
doğru yürüyebilmek için sadece önündekileri değil arkandakileride fark etmen gerekir
sen de sık sık gidip geliyorsun hislerine kal bir kerecik orada utanma
bazen ne yapsan sadece kendin duyarsın
kesilmiş turp kokusu gibisin hayat biraz aklın eksik yalnız
başı boşum biraz biraz başı bozuk bozuğum biraz
seni saracak bütün ışık ve yolunu kendin bulacaksın herkessiz hiç kimseyle
sana doğru akıyor göğsümden filizler zamansız biliyorum koparmaya yeltenecekler ama ne fayda kökümde bir arapsaçı inat mı inat bana bir bahar da gel bu kışı geç
normal ne ki rengarenk gözlü çocuklar bir bir öldürülü verirken
kanlı bir bağdat akşamıydı sadece gözlerin kalmıştı temiz ellerinde yanık insan kokusuyla
adaletin güçle değil eşitlikle ilgisini çözecek algıya sahip insanlarla aynı havayı solumak istemek çok mu adaletsiz
kahraman olmakla hain olmak arasındaki ince çizgiyi çizen düşünenden korkan ağız dolusu kanlarını püskürte püskürte kinlerini kusan yaratıklarla dolu iktidar sofrası kalk artık yeryüzünden bütün dağıttıklarını yıktıklarını bulaşıklarını al ve git ve bırak kırık kırık ettiğin ekmeğin peşini
insanlara korktukları için kızabilir miyiz? ya da savaşmadıkları için... ya da inanmadıkları için... zulüm etmedikleri için... insanlara öldürdükleri için kızabiliriz!
ittiriyoruz işte hocam duruyoruz biz de ama valla sanki her şey benim dışımda gibi ya oyun içinde oyun
çömelmek üzerine biraz düşünün isterim mesela anneniz gibi çömelen birini bulduğunuzda ne hissedersiniz
işte sadece bu gri mavi deniz lacivert mavi atlas acı neşe beyaz köpük eşliğinde basit bir yaşam istediğim
geceler geçmez bu raylı sistemden karanlıkta işlemez demir  hüzün devriye dolaşır duraklarda bir salya sümüğe karışır
kedere eğilmiş gözlerine eskilerden bir dost bakmış şifa niyetine
yoksulluğu bilmek için uzağa gitmeye yok gerek yoksunluk için içe bakmak gerek
güçlü bir lider ilk önce adildir çevresinde ne yalaklar vardır eyvallah etmez etmişse zaten bitmiştir
bu vapurlar da benim gibi haydarpaşaya meyilli altlarında deniz yanlardan rüzgar kafa güzel istemeden yanaşıyorlar
eğer gözlerinin önüne bir ayna koyar ve ona gerçekten bakarsan arkanda olup bitenleri de görebilirsin eğer o aynaya bakmaktan korkarsan her an düşebilirsin
karışık karmakarışık bir kafayla karşılıksız laflarla cızırtıdan öteye gitmeyen sevişmeler buruşuk tenlerde
içim sırasıyla boşalıyor önce duygularm sonra organlarım akıyor dışıma bir bir
şimdi ayağımda bu serin üşüme çizgi film kovboy filmleri ve pazar konseri hatırasıyla bir baba ocağı özlemi
şimdi adalet yok diye içime düşen yangın acı öfke benim şahsi derdim mi oldu bunların bir hesap vereni yok muydu
vapur sevdası yine tuzlu bir köpük gibi koyuveriyor beni denizin üstüne yangınlar bitmiyor yine de sinede
topun delikten girmesine sevinen akıl aklın deliklerine giren topları ne zaman görecek acep
zaman gibi bir şey içimde boşu boşuna ve anlamsız sallandıkça tavını buluyor dövüm dövüm dövünüyor ruh
geceleri hayal bahçesinde elma toplayan çocukları bir bir avlamış adem soyundan gelenler
sana hangi rüzgarda çarpsa saçlarım pişman olup bana dönüyorlar
duydum beğenmiyormuşsun kendini ve kendin olamıyormuşsun kendine kendi kendine biraz kendi kendine
cesaret planlanmaz zira boku çıkar
kafamı ne yöne çevirsem yapma dediklerinle burun burunayım içime ne zaman baksam yapma dediklerimle karşı karşıyayım
gidilecekse bir yoldan gözü kapalı ne fark eder önce sağına sonra soluna bakmanın düzüne düzüne dümdüzüne  en basitinden
kör ebe eben teneke gürültüsüne geri geri gelene ebe kör ebe buradayım gene
iki tane mi bacağın var onların arasından bir kafa mı çıkıyor ne yürüyor ne düşünüyor öyle mi uçur gitsin
ekleyebilseydim saçlarımın arasına seni elektronik mektubun eki gibi bu kadar çaresiz bekler miydim dünyanın yeniden keşfini
nefes alamayacak kadar özgürsen bilincin kapalı olacak kadar mutluysan ancak
zamanın kahpeliği zehirli bir yılan gibi çevremizde ne dostluluğu dostluk unutturduğunda ne acısı acı varlığında
sakın yalan konuşma ve sonra gözlerini kaçırma tanrının arabasına otostop çekmiş bir zavallı gibi yalvarma dökülen dişlerini topla ve sadece yürü
yok yere nasıl diyim ağamsın paşamsın hayır velev ki öylesin niye basbas bağırayım kefen ikimize de aynı renkken
yalanlarının hiç birinde yokum sende yokum ben
bedenin zayıflığına hak yolundan kılıflar dikme bırak yırtılsın bir yerden yalan
her halini seviyorum seninle her an bezdiriyorsun beni arasındaki ince çizgidir aşk
ay canım her şeyin bedelini böyle cüzdanınla ödeyebilsen keşke
öyle salaksın ki ancak bir insan gibi
gittin mi he iyi çok iyi ettin bir daha kine beni de götür emi
canımı acıttığını mı zannediyorsun hayır sadece dişlerimi biliyorsun
günün en absürt saatinde en orospu müziklerle seni arıyor gözlerim
şuan hissettiğim sadece öfke ve insan yalnız doğar ve yalnız ölür ama yalnız yaşamaz maalesef bir sürü fuzuliyle birlikte
uyan artık uyan uyumak fosilleştiriyor aklı duyguları ve teni uyan
küçüktün daha öyle mi çocuktun yani dünyanın nasıl olması gerektiğiyle ilgili kararını verdiğinde yani çevrende olup biten her şeyden bağımsız zaten bellemiştin sonu öyle mi öyle böyle yaşadın gittin vesselam di mi
ağla allah için allah için öldürmek yerine yaşa kendin için kendin için öldürmek yerine
dünyaya şiirden bakar kimi kimi şiir gibi yaşar kimi bi bok anlamaz şiirden kimi şiirlerde yaşar
ağlardık sabahlara dek esmer akşamlarda sarışın sabahlar için beklerdik kapımızda beyaz renolarla
sana bütün hayallerim sana bütün olmazlarım sana bütün direncim kancığım
arsızdı gözlerin senin zaman nedir bilmezdi hep olmaması gereken yerlerdeydi serseriydi gözlerin senin
sana anlatmam gerekenler var üzgün ve anlamsızım sende kaybetmeye ihtiyacım var
bildin mi sen öfke yarattın her damarda
sana var da bana yok mu gökyüzü altında ayaklarımızı sürüdüğümüz çimenleriyle sana yeşil de bana siyah mı dünya hiç de bile değil
çöp didikleyen küçük kuşlar kuşları didikleyen büyük köpekler yaşamak için hepsi yaşamak
bu sabaha da her sabaha olduğu gibi bu sabah da her sabah olduğu gibi özgür tenimle uyandım
zamanla sevemezsin birini birini sevmek istersen seversin zamanla
kendimi göndüm bahçe duvarının dibine bir köpek gelip işer bir kuş gelip rızkından düşürür bir solucan dolaşır etrafımda ve ben yaşar giderim
şu insanlardan tanır mısınız allah ne muradın varsa versin diye dilenip bi kuruş vermediğin için yüzünün ortasına doğru bela okuyanlardan
bir hikayem var senin için anılarla ilgili yol boyu ağaçlardan düşen baharla ilgili küçük küçük çiçekciklerin içinden çıkıveren bir aşkla ilgili yaşamakla ilgili
büyümüşsün tavrında bir sertlik var edanda ama yok gözlerinde bir eksilme bildiğim sensin hala
sana da güveniyorum etrafa da kendime güvenmiyorum yalnızca
başka bir düğünün aynı gerdeğine giriyoruz gelemiyoruz
beynimi uçuruyor hallerin yakar gibi kokusu kaçırıyor
seni çok özledik bir gün geçmiyor ki senden bahsetmeyelim nasılsın sen her şey kediler ve diğerleri doğa eziyeti  iktidardan devraldı insana sen kendini ne zannediyorsun diyor duyan duymayan ıslanıyor seni çok özledik
yaşadığın yere yabancı olmak iki dudağın iki gözünün arasında bazen yabancı değil hiç kimse bazen de iki gözü yok bazılarının
eskiden ele güne anlatırdın beni yanakların kızararak cumbada beklerdin dönüşümü sonra ne girdi içine de unuttun beni
acının insanı büyütmesi ne yazık büyümenin unutturması her şeyi ne kahbe
günlerdir kendine gelemiyor kalbim nereye gitti bir parka mı bir göçük altına mı yoksa bir demokrasi mezarlığına mı dönmüyor geri
evlenince durulan doğurunca yorulan eğlenceli kadınlar mı istiyorsunuz yoklar onlar burada buradakiler durulmuyor yorulmuyorlar
senin için değil özgürlük için öldüler esaretini başkalarının ölümleriyle taçlandırıp kendini daha fazla rezil etme kimsenin hakkını yeme öldürene boyun eğme
kahraman olmak için ölmek mi gerek bu baskıda bu zulümde nefes almaya ne demek gerek
gece bitmeden söylemek istedim kulağına ses bombası orta kulağına yerleşmeden önce demek istedim bu gelen ölüm sana
uzak diyarların yasemin kokusu içinde saçlarımı ensemde  eline dolayıp çekiştirdiğin ruh halinde arka ayaklarımın üzerine kalktığım ruh halindeyim şuan
sükunetimde öfke var aslında aslında öldürebilme savaşabilme kaçmadan durabilme halimin korkusu var öldürmeyeceğim ölmeyeceğim diyen deryanın öldürebileceğim isyanı var
kaçamadığım için koşamıyorum belki bunu bilirsen affedersin beni
zaman aşkı gösteriyor onun için okuyamıyorsun devrimi özgürlüğü sokağı gösteriyor sen bilmezsin
gözlerini kapadığında geçecek sanıyorsun geçmiyor unuttuğunda unutuluyor sanıyorsun canla can olanlar unutmuyor satıyorsun kendini amenna karşılığında ölümler alıyorsun sen hala ayakta hayatta yakıyorsun canlı diri küfrediyorsun iman dolu göğsünle ama gün toprak kokamayacak kadar kirli ellerinle boğacak seni gözlerini kapadığında göremeyecek ve unutulacaksın gönlünce
senden canını almaya gelmiş bir kurtarıcıya ihtiyacın olacak kadar büyük bir günahı nasıl işlemiş olabilirsin ey rey
bizler doymuş toprakların, aç evlatları! yeryüzünün ve insanlığın, katilleri! bizler utanmayı öğrenmemiş, unutmayı farz bilmiş, zavallılar! aziz doğa kanını yerde hiçbir zaman bırakmayacak, biline!
yaşamak çok ağır
onarılamıyor mu kopup giden çarşafların ucu herkes bir yerinden çekelediği için
senli benli konuşmalardan hoşlanmayız demişsin biz demişsin başka bir şey dememişsin
daha fazlasını ne zaman hak edeceksin biliyor musun başkası için de istediğinde
bir kel kartal girse hayatına gökten düşüp heybetli kanatları ve akıllara zarar bakışlarıyla buna da mı hazırlıklıydım diyeceksin
içim çarptıkça ağzıma ağzıma kalbimi de alıp yanına vallahi yanıyor sanıyorum derdimden bir duvara yaslar gibi heyecanlı geriye geriye kaykılıyorum
seni bıraktım oracıkta o çorbacı mıydı kurucu mu heh tam orada işte önüne bakmadın arkamdan bakmadın kaldın öylece
sana susadı camdan minareye doğru denize doğru göğe doğru bakan bu yürek bu ten bu gözler bir havan topu gibi ağırsın bu gece fırlatmak mümkün değil altında kaldığında ölmemek
sana sesleniyorum orta kulak iltihabına doğru pisliklerine sığınma duy artık duy
sana beni anlatamayacak kadar sen olmuşum sende ben bende sen olmuşum ya sen
aramızda bedenlerimizi aşan bir aşk var
hayır şimdi zamana ayrı sana ayrı mı sevimli görüneceğiz çaresizce itiraz etme ve değiştirme hakkımız varsa yer çekimini seçiyorum
aşkı bırak meşke gel riski yok zevki yeter
kişisel hak ve özgürlüklerinin farkına varmadan büyüyen insanların kendileriyle ilgili hak ihlallerinin farkına bile varmayan insanların ifade özgürlüğü ve adalet kelimelerinin karşılığında beyinlerinde büyük bir boşluk olan insanların yollara boru döşenmesi o boruların birleşip kendilerine girmesi dışında bekledikleri bir hizmet olabilir mi çocuklarının bir gün evden çıkıp bir daha geri dönememeleri ya da bir faili meçhul kurşuna kurban gitmelerini akılları kesebilir mi onbeşdakikada eve varmaktan pijamaları çekip kış uykusuna yatmaktan daha önemli bir işleri olabilir mi
işimin arasında aranın arasında ve araya ara verdiğim aralarda da hep sen varsın daha fazla konuşmak daha fazla elini tutmak daha fazla sevmek seni daha fazla sevişmek seninle ve senle daha fazla olmak
Resim
bununla büyüdük işte her türlü dertte kederde elemde ne öldük ne öldürdük çoğaldık sadece 
kahrolmaya mı geldin git o zaman ne vakit o vakit ne ben o duvar
beklenemez güzellikteydi hayat yalaann en büyüğünden
daha derine nereden mi inilir senin girdiğin yerden değil kalpten inilir varsa senin de bir yüreğin anca gidilir
sen şimdi hoş mu gelmiş oldun ölüm birinin gelmesi için birinin gitmesi mi gerekiyor ölüm senin pazarlığın çirkin adi acımasız bari yerine geleni almayaydın ölüm
gün dönmüş bahara diyorlar kış sürüyor ayazıyla bir ocakta içleri yanıyor bayram gelmiş diyorlar kimilerinden canlar umutlar evlatlar gidiyor bahar olmuş memleket diyorlar mezarlıklara da gelir mi bahar ölü canlar da sever mi baharı
doğaya dönmek doğadan olmak doğada kalmak insan gibi değil canlı gibi yaşayabilmek
bir kirli entari ucu gibi kalbin süründükçe yukarıya doğru çıkıyor pisliğin git git bir dereye kızıl soğuk fark etmez temizlen
hislerim ses olur olmaz seni bulacağım demişsin gerek yok korkularını haykırarak beni yankılarına boğmaya gerek yok
bir kavga çıkmış içimde duydun mu sizin mahalleye taşmış diyorlar gördün mü duymadın görmedin ölsen daha mı iyi
her şey bir yere kadar öyle mi ya yalanlar hani uçsuz bucaksız insan yığınları içinde tarihi hiç umursamadan inandığın yalanlar onlar da bir yere kadar değil mi
güneş oturduğun yerden sırtını mı yakıyor oturduğun yerden karşı evdeki acı da içini yakıyor mu
havada gaz toprakta kan kokusu varken direniş şehirler arası yayılırken çocuklara , gençlere büyükler cehennem hazırlarken erik mevsimi gelmiş kime ne
seni bulduğumda bir bira bardağının içinde gözlerin kısık dudaklarında iki hüzün el ele bana öyle bir güldün ki unutulmaz
acıya hazır olmaz insan hiç bir zaman sadece katlanır başına gelene hazırım sana acıyla da olsa
köpeğin olayım beni yok sayma isteme beni reddet kız bana ama yok sayma
yalanı sevmem yalanım yok aşkı severim yalnız kaçarım yok yalnız aşkı
hangisi daha çetrefilli gitmek istemen mi kalmak istemen mi yoksa ne istediğini bilmemen mi
kederine sıçayım lan biz mi sikik yaşadık hayatı yoksa herkese aynı mı bu melet
kim tutar ki beni yelelerimden tuta kalırsa biri önce ağlar sonra silkelerim üzerimden
hay buzunu yaladığımın rakısı insan sana niye doyamaz yar gibi içine böyle mi akar kader gibi gam gibi zevk gibi
çocukluğumda da cesaret soyunurdum ben gülerek kahkahalar içinde hiç bir şey imkansız gelmezdi buzlu yokuştan leğenle kaymak gibi gelirdi hayat bana her daim kapatır gözümü kayardım kendi bildiğim hadi cesaret soyun hayat budur dostum
bizi her şeyin dışında mı tutacaksın dostum acımasız dişleri ve tırnakları ile seni oyan bu kadından bizi uzakta tutup sonra topraktan yeni yetmiş bir yasemin gibi önümüze mi çıkaracaksın kaşta mı sanacağız kendimizi huzurun göbeğinde sevişmenin ortasında mı yoksa bir yalanda mı deniz kokusu daldıkça derine
her şeye diren önce ölüme senden değil başkasından gelen her türlü yaşarken gelen ölüme
ve bazen aslında en güçlü olduğumuz anlar en yalnız olduğumuz anlardır kimsesiz kalmaktan daha kötü olanı kendinsiz kalmaktır
gözümden taa göz bebeğimden aktı yaşlar gördüm korkunu senin yerine ağladım, ama çözdü mü ağı çözmedi
çocukları büyüdü kederlerin bu sesler uzaktan bile değil galipten geliyorlar kimin umurunda sensiz kalmak kimin umurunda bensiz kalmak o kadar çoğuz ki şu azıcığın içinde kimin umrundayız ki
belki de bu pencereden girer sana gönlümden gönderdiğim uçaklar ne biliyorsun belki de daha havalanmadan seni boylar teyyarelerim ne belli belki aşığım ayaklarım yerden kesik kime ne kime kime bu gülüşler kime ne
bu yutkunamayan boğaz kapanamayan gözlerle gelsem yine de ayılana kadar okşar mısın beni
bir soyun sıyrıl kop hatta gel bu direnç insansı değil sen değil terine bırak ruhunu yavrum
daha sana varmadan ayaklarım ne de aklım daha sandalyenin iki bacağı kadarken bacaklarım kana mı susadı dudakların
gözümüzün gördüğü en küçük bebekse gözümüzün içi var mıdır ötesi ilk adetinde gelin yapmak bebeyi
uyumak çok zor değil mi bazen en büyük kaçışken bazen en büyük imkansızlık
sana doğru boşalıyorum beceriksiz parmaklarına rağmen içim güzel ben ne yapayım
seks etikten bağımsız bir şey olmalı beden başka bir şey ahlaksa uydurma birbirini çok iyi tanıyan insanlarla birbirini tanımayan insanlar karşılaşmalı senin olmaktan ve yapmaktan korkmamak lazım sevmeden sevilmeden arzu ederek ve arzulanarak o anı yaşamak kas ve damardan kemik ve mermeri ayıran şey yine insan zekası ve öğrenilmişliğidir bir hıyarla bir sikin yaşattığı orgazm bir amla bir koltuk altının yaşattığı orgazmla aynı şeyse iş beyindedir ne amda ne siktedir onun için arzu senin içindedir
sadece dürüstlük olsa da başka bişi olmasa yani seksin yanında hayat mis olmaz mı ben anlamıyorum insanların genel gayesini yani neye ulaşmak istiyorlar dertleri ne eşitlik ve adaleti bir yana koyuyorum çünkü ütopik olarak zaten tartışmasız ancak insanlar ikili ve çoklu ilişkilerde neyin peşinde billah çözemiyorum demem o ki bu amık dünyanın bir bilinmezi de bence insanın fütursuz gayesi
gece iki bacak iki kasıktan  daha ağır bir ama bir sike  kendini vermeyecek kadar yalın
tiksinerek değil hazmederek yaşamak hayatı mümkünsüz değil değil delirerek kala kalmak hep aynı noktada hayat hayatı yaşamak yaşayarak
günün bu ve daha erken benzeri saatlerinde sadece  aşıkların evsizlerin ve çöpçülerin olduğu bu saatlerde gerçekle karşılaşabilirsiniz
o kadar da minik sallanmasan biraz hem kendi etrafında da dönsen hem bir titreşim etkisi yaratsan o da onlar da sarsılsa birazcık birlikte kımıldasanız
belki sabah serinliğinde ürpererek çırılçıplak kelimelerde alev alev gözlerde uyanmak istiyorum
kanama başladı kılcal damarlarda hayati tehlike devam ediyor kurtarılmak istiyor mu bilmiyoruz buna rağmen  herkes neşteriyle daha da derin kesiyor
midemi deliyor boş boğazlı insanların varlıkları
sana gebeydi bütün hayaller ve düşük yaptı bütün gerçekler kanlı bir doğumdan çok daha iyiydi belki de bu olup bitenler
üçüncü göz bazen cinsel organındadır insanların ve bazen bazı gerçekleri sadece o görür
gözlerindeki hüznü bitirmeye geldim zamanda sallanıp durmayacak acıların boylu boyunca gece ışıklarından taçlar yapacağım saçlarına seni alıp kendimi vermeye geldim
öyle bir haykırırım ki aşkımı bırak taş üstünde taş kalmasını evren dayanamaz kudretine nefesimin işte böyle etti aşkın aklımı sevdiğim
sana bakınca hayatın dengesini kendisinden başka herkes için kurmuş ve korumuş bir adam görüyorum sana bakınca iyi bir insanın, iyiliklerinin karşısında ezilmesini görüyorum sana bakınca aklı her şeyin üstesinden gelecek bir insan görüyorum sana bakınca aşk görüyorum sana bakınca dünyada inandığım her şeyi  yeniden sorgulayabilecek  cesareti bana veren bir dost görüyorum sana bakınca özgürlüğün tadını henüz almamış bir denize çıkmış ama ufuk çizgisine doğru henüz bakmamış bir özgürlük acemisi görüyorum sana bakınca yüreğinden çıkıp, teninden akan dürüstlüğünü görüyorum sana bakınca kendimi görüyorum seni  seviyorum
aşka geldik  eş dost birlikte tavernaya benzedi ortam vura vura öldük dibine bırak inadı da ver kendini aşka
bir evi olunca insanın kafasını ve kalbini sokacak bak ne kadar da güvende değil mi mutsuz da olsa güvende
aşkı düşürdüm elimden küçük güzel gözlerine dalmak düştü bana içine
sandıklar açtı delinin biri seni yatırdı kucağına tarihin naftalin kokusunu içine çekti biri başa döndü ansızın
sabahı çekip alıyorum tanrıdan bizim daha çok ihtiyacımız var aydınlığa
yardıma yalvarıyor kaldırımda küçük elleriyle ve kan kokan gözleriyle bir ceylan barut kokusu ciğerine dek inmiş ağlıyor
sadece sadece istiyorum seni gökyüzünün bulutu istemesi yağmurun toprağa düşmesi kanın damara girmesi kılın deriden çıkması gözün görmesi elin tutması denizin dalgası terin tuzu aklın kaçamakları öpüşmelerin salyası rakının buzu ananın sütü gibi sadece istiyorum seni
içinden demiyor musun o benim olmalı diye diyorsun neden utanasın ki değil mi sadece istiyorsun
ne vakit sarsam sana aklımı yaşamak geçiyor sadece içinden sonsuzluğa doğru yolculuk gibi
bütün sulardan sadece özgürlük akar tutamazsın yıkanabilir taşabilirsin
yarım lafların bitik üzüntüleri işte bütün bunlar ne söylendiği değil ne anladığın işte seni sarsan
hala ve hep gözümün önünden arkanda parlayan ışık ah içinden çıkan o ışık kalbimin aydınlığı
dostuna borçlanmaz insan insan dostuna almamacasına verir
bütün yeni sevdalardan bütün eski sevdaların hesabını bir seferde almaya kalkıyorsun bir tefeci var yukarıda unutuyorsun
az önce yudumlamadık mı bir duble rakıyı ağız ağza az önce demin akmadık mı birbirimize hayata katılmadık mı biz
bazen zaman sadece durur çabasız sen içinde savrulursun korunmasız ve nedenler ararsın kendine her bir darbeye bir sorumlu atarsın zaman bazen aleyhine işler bazen lehine bazen sen içine içine işlersin çaresiz
yağmurlu bir istanbulda yürürüz bir gün sırılsıklam aşık gibi
hey sana koşacağım sabah demir somyamdan ahşap dünyama düşüp hey seni gideceğim yol yol aklımdan kopup
ah sevgili aklının içinde olmak istiyorum bazen orada rüzgar koridorları oluşturup serin sularda minik balıklar oynaştırmak istiyorum
toprağımdan güçlü müyüm bilmem dayanmışım sana da taşa da ne köprüler kurulmuş içimde ne sular akmış üstümden
neden bilinmez demek haksızlık olur bence garipsemek şuursuzluk olur anlamlandıramamak aymazlık bence çok net ve ortada düşkünlüğümüz birbirimize düpedüz aşk bu
kederine gidiyor gemi manevrasız atlama önüne
bir incirin altına işemişsin belli yalnız ellerin değil pipin bile kabarmış kabarmışsın hayata bir tedavi yazmışlar sana
her şeyden ayrı tutamıyorum kendimi senden ayrı ve diğerlerinden öteki yapamıyorum kendimi birlikte ölelim sevgili
sadece sevebilirim seni hiç kimsenin sevmediği gibi yemin ederim
sabaha çeyrek kaldı kalbimde aşkımda hiç bir şey kalmadı sabaha hep sabahtı kalbim hep aydınlık
önce bir meyhaneye gidelim sonra bir çorbacıya yedi yıl oldu boncuk içecek hiç bir damar hiç bir umut kalmadı gözlerim iki önüme aktı boncuk
neler oldu biliyor musun ne yollardan geçtim ne karanlıkları korkmamak için ışık yaptım nerelerde yalnızdım biliyor musun senin gibi
gün ışır ışımaz kendimi bir sahile atacağım seni bulmak için gelmezsen gitmiş olacaksın
bütün gece kulağıma hayatın gerçeklerini fısıldadı hayat hepsine bir es koydum bizim için
emerek tüm menilerini belki yeniden var edebilirim seni bırakmazsan geçmişini yeniden yeniden doğrularım seni
aslında söyleyecek çok şeyim vardı seni gömmeden önce ve sen benim hesaplarımdan daha erken gittin sana söyleyeceklerimi henüz bitirmeden oysa hiç ve asla gitmeyeceğim demiştin bana ben büyürken neden gittin ben daha büyümeden
senli ve sensiz bütün yayınları bütün saatleri bütün bahaneleri unuttum geriye kalan tek şey senli yada sensiz acı
ne anlatsam sana boş değil mi özgürlük dedikçe ben sahip olmak istiyorsun sen değil mi siktikçe özgürleşiyorsun sanıyorsun değil mi
ne kadar özledim seni ama sana ne tenimin tuzunun kaynağından tadıyla neden yetinmiyorsun sevgili
belli belirsiz keyiflerin sırtına doğru iniveriyor buharlaşmadan yük bibakmışsın kara bir yatağan dibinde
yirmibir derece açıyla meğilliyim sana düş tü düşecek bu aylak sana
bir takım harfler olmadan kaleme almaya çalışacağım şimdi yoksunlukların ne demek olduğunu kelimeler öğretecek bana insan kaybetmeye gelmeden daha tokatlanacağım öğrenecek miyim hayır
şimdi gecenin ikibuçuğunda sıcacık evine geliyorsun ardında adınla seslenen tırnak içinde tinerci çocukları bırakarak sen onlara çorba diyorsun onlar sana evine bırakalım mı utanmadan uyuyabiliyor musun fatihi almışlar yokmuş artık anlayabiliyor musun
sana susuyor bu yürek başkasına değil sana koşuyor bu ayak başkasına değil
bu gece anason kokusu yerini sana bırakmış is giz acılar arasında yudum yudum gırtlağımda boydan boya bu gece rakı seni yakıyor seni söylüyor bu gece rakı dört dönüyor ben gibi
gelmedi mi daha gönlümün güvercinine bağlayıp yolladığım posta varmadı mı sana daha niyetim öpücüklerim o canım dudaklarına düşmedi mi sevgilim diyen dillerim dolaşmadı mı daha diline boşu boşuna mı aşka verdim kendimi almadın mı daha beni
az kalmış senin düzene domalmana gelenle tek bir olmana
beni yok sayma kader sayfanda ince uçlu bir kalemle çizile çizile kazındım sana
çöpten bacaklarım titredi hışımınla fikrime ince bir sızı düştü yokluğunda oysa bir yatakta bir koyunda daha dün
her baktığımda sana sen sanıyorum onu gel
kaçamazsın artık nazlı aşık bütün suların çekildi kayaların ortada