Kayıtlar

Eylül 29, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
anam her halin mi güzel senin canım istanbul
yine o beyaz çukura düştüm duvarları saydam dibi sert mazisi karmaşık
salınarak cesetler geçti müziğin içinden koptu müzik herkes dans ediyor
rüzgarlar eserek dalgalar vurarak yapmışlar bu küçük delikleri ve o deliklerden geçmiş boynumuza asılı veren ince deri parçaları
bütün başaklar tek tek ve sarı sarı başını sağdan sola sallayarak bir tufana eşlik ettiler durdular
bir ayağı olmayan eski bir sandalye gibiyim biraz antika biraz tozlu sırtlığında aynası olan üzerine oturanın arkasını gösteren devrilmeyen sallanan üç ayaklı bir sandalye gibi
akıllar başka bir şey söylerken bedenler aynı şeyi söylüyorsa kimi dinleyeceğiz şimdi yüreğin aklı aklın bir yüreği yok mu akıl bedenin dışında asılı kalan bir kafir mi
eridim bittim bir mum ışığının ısısında gözlerinin harını hayal ederek ne karanlığı yaşayabildim ne aydınlıktan alabildim kendimi bekledim bul diye beni
eskiden çok değil yakın eskiden görürdük birbirimizi fark ederdik bilirdik birazından ansızın çıkıp gelirdik aralardan derelerden çok değil unutulamayacak kadar eskiden hep köşeler tutardık acıtmasın diye batmasın derine diye kanasak bile akmazdık dururduk pıhtılaşırdık birbirimizin teninde kör olsak bakışırdık yine de sus olsak kulak kesilirdik ve bir aydınlık için tutuşurduk birbirimize
ne desem boş ne desem yalan sanki sanki tek gerçek sensin
seni her düşlediğimde olu versen koynumda boylu boyuna duyu versem kokunu burnumun ucunda
bir yanlışa girdik kaptan dalgalara tutun salla kopsun fırtına kaçsın ucu boşver
hangi aşkla yansan tutuşsan kül olamazsın kul olduğuın gibi cehalete
yüksek bir yerden düştün ve gerçekte yoktun yer çekimi seni ayaklarının üzerine basmadan evvel buldu
kendiliğinden düpedüz kendiliğinden bu bitmeyen karmaşa ters yüz ayak bacak tekme tokat ne beyin ne akıl büsbütün temaşa