Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
bir şehir gidiyor surlar içinde insanlık gidiyor surlarımız içinde yangınlara alışmak içimize su serpiyor ölüm şerefini yitiriyor bunu yanlız ölenler biliyor
toprak hem alır, hem verir, ama adil midir? insan kadar belki...
en acısı sen orada çırılçıplakken ben burada yığın içindeyim
sabahlarının acısı ağır senin neden beni buldu bu acı neden beni buldun sen ben neden seni buldum
ölmek olabilir ama öldürmek olmamalıydı!
içinden geçtiğimiz son bahar bu feride ellerin nerede
paramparça delikdeşik duvarlardan içeri sen sızıyorsun insanlık kin ve öfkeyle başka alternatifin varken oysa
kelimeler ağır değiller  onlar özgür bağımsız hareketli ve güçlüler kelimeleri tutsaklaştıran ağırlaştıran kelimelere baskıyı kalıpları ve sınırları koyan insanlar kelimeleri bırakın uçsunlar
Bugün metroya bindim kendimi bir kapsülün içinden yeni çıkmış ilk defa metroya biniyormuş, ilk defa insan içine karışıyormuş gibi hissettim. Onlarca önyargı hissimin ve tezmin içinden geçtim. Bir genç gördüm çantasının kenarında 1,5lt. lik yarım bir su vardı, gencin böbrek hastası olabileceğini düşündüm. Az sonra bir kadın fark ettim. Yüzünde ve elinde yaşını belli eden çizgiler vardı ancak bacakları çok atletik, ince ve kaslıydı, koşucu olabileceğini düşündüm. Kadın hiç aç değilim yemek yemeyeceğim dediğinde yanındakine, elbette yemezsin diye yargılarken buldum kendimi. Metro durdu kadın indi bir bacağı diğerine göre daha inceydi ve ben kadınla ilgili başka şeyler düşünmeye başlamıştım bile. Genç bir kadın kızıyla karşımda oturuyordu, kadının suratı kırmızı ve kabarık çizgilerle baklava gibi bölünmüştü, önce şiddet gördüğünü sonra bir alerjisi olabileceğini düşündüm. Kadın nasıl biridir? dedim... Bir kadın bindi durakta ve yanıma oturdu siyah kapkara feracesiyle uyumsuz pembe peluş
nefessiz kalmış vicdanın yoksa bu akıl ve kan tutulması niye güzelsen yaradılıştan sonradan olma bu kin niye insansan doğuştan kestiğin bu ceza kime
bir insanın her halini gördüğünüzü düşünebilirsiniz. lakin bir insanın bütününü göremediyseniz, henüz hiçbir şey görmemişsinizdir!
peşi sıra gemiler telaşeli yüreğimin ardına düşmüşler gibi geldi bana ben kaçtım onlar kovaladı yolcularla dalgalarla martılarla birlik olup sanki giderim kaçarım uzarım sanmıştım kaldım durdum kısaldım peşi sıra gemilerde yüreğimi taşıdım yolcular dalgalar martılar güldüler bana yoruldum
ölü sabahlara kireçli odalardan siyah beyaz bir resime bakar gibi uyandı şehir insanlar yoktular kuştu onlar uçtular
şehirle geometrik ve estetik olarak uyumlu şeyler yapmak üçüncü kat balkonuna yerleştirilmiş bir göz olmak kokulu fotoğraflar çekip tarihe geçmek yağmur yağdığında havalanan perdelerin altından sızıp  ürperen tenlere konmak ve fakat bunları görünmeden yapmak arzusundayım
kavruldu bir sevda vakti yalnız oradan geçip gidenler hiç bilmediler içlerindeki yangının bir rastgelme anı içlerine düştüğünü yıllarca sebepsiz sevdiler sadece sevdiler vakitli vakitsiz
gönlünle mi seviyorsun ruhunla mı istiyorsun diye sordu bir ses düşündüm gönülden sevgide şefkati sevgiyi ihtiyacı muhtaçlığı özlemi buldum ruhunla istemede şehveti arzuyu dayanılmazlığı buldum gönlünle mi ruhunla mı sana sordum
üzerime sinen barut kokusunda seni bulacağım diye ödüm kopuyor parçalanmış organlarımdan sarkan sinir uçlarında senin izlerin varsa diye bakamıyorum bu yanık kokusundan tatlı bir sen çıkacaksan şirinlik muskası gibi asıl o zaman öleceğim topram
saçlarına dökülen rüzgarlarım olmadığı için işim rast gitmiyor bu aralar sevdalı gözlerimde gözlerinin izi yok artık bırakıp gitmişsin şehri ve beni haberim yok varsın diye avunup yoksun diye savrulmuşum bu aralar ben sen olsaydım dönmezdim kitlemezdim kendimi gecenin sularına ateşler içinde kalmazdım sen ben olsaydın yollamazdın beni tutardın
Vatan nedir, millet nedir, toprak nedir? üzerinde insanlık onuruyla yaşayan, yaşatılan insanlar olmadıkça! Bu yolculuk toprak için, vatan için değildir. Bu yolculuk; onur için, umut için, barış içindir... Onun için bitmez öldürmekle; barış gelmedikçe, insanlar onurlu bir yaşam sürmedikçe, barış gelmez kimsenin memleketine, toprağına, vatanına... Sevda, tanımadığın insanların çocuklarına, umut götürmektir, barış götürmektir, toprak üzerinde yaşayan sevdalı insanlarla kıymetlidir.
zaman ödüllü bilgi yarışmalarında çabucak akıverirken, birinin yasını tutacağımız vakit neden durur kalır. zamanın insanlıkla derdi bütün yaşamla mıdır?
saldırmadan da haklılığını ispatlayabilirsin haklı olmanın mutlak doğru olmadığıyla yüzleşebilirsin bir iki üç günlük dünyada barışabilir affedebilir anlayabilirsin dene bak
bir düş gördüm zümrüdü anka kuşunun kanadında kocaman olmuş bir yaşamın küçücük seslerini duydum sana sormak için uyandırmak istedim ama öyle derin bir uykudaydın ki uyanmadın sana, benli bir gerçek gösterecektim düşümde bakmadın uykuya sığındın ama yaşamdan kaçamadın kaçamadık
sakın sakın  kendini yalandan riyadan seni sen olmaktan çıkaran her türlü iftiradan sakın dürüst kal kendin gibi ol samimiyet senin en büyük gücündür dürüst kal
her yatağın her rüyanın kendine has bir derdi var dönsen yastık dönsen yorgan çıkış rüyada da görünmüyor
önce cismini çizgini koru başkasını taklit etmeden evvel önce aynaya bak başkasına ayna olmadan evvel kendini iç dış bir tart başkasını alt üst etmezden evvel iş ki tut kendini önce başkasına tutulmadan evvel
kendimi baştan dikiyorum her sabah bir gün kırmızı iple bir gün siyah bir gün pazenden bir gün patiskadan onararak dikiyorum kendimi baştan
kaynarken altı kapatılmış tencere gibi insanlar bırakın da taşsınlar için dışa çıkmasından korkarak ancak infial yaratırsınız
yalnız bir sabah hikayesi sürüp giden bir suyun üzerinde devam ediyor zaman ve tarih yok bu sabah yalnız yolculuk var yeni mevsimlere yeni insanlara usulsüz bir kaçış var havada yüksek yerlere ve diplere doğru yalnız bir sabah hikayesinin deniz tutmuş yalpalamasında
selsefil bacak arası edebiyatı bu yerlerde sürünen az biraz kaliteli bir müzikle göbek deliğine kadar çıkarabilirsin ama hayat hani herşeyin sorumlusu bildiğin onun ağırlığı işte o çıkmaz yukarıya kalır oracıkta acıtır bir devrim bekler amın
çekip gitmiyorsam bu hayattan annemdir nedeni çokça eee bunu bile bile nasıl kanamasın kalbim o kadar çocuklarını kayıp veren annelerin derdine ve gidip gelmeyen evlatların boşluğunda nasıl salıncaklar kurar iktidar ve faşizmi her yerde yaşayan bu asıl allahsızları asıl acımasızları asıl sahtekarları nasıl unutsun kalbim ve neden inadına gülmeyeyim yaşıyorsam herşeye rağmen
kereleri çarpmışlar yoncalarla yola düzmüşler eşekleri yemişler yememişler sıçmışlar sıçmamışlar günleri dertlere dermanı aşlara katmışlar ne renklerden ne dillerden ne seslerden olmuşlar o gün bugündür kaybetmişler hakkı da hukuku da bir rüyanın kuyruğuna bağlamışlar
şurdan geçti gönlüm insan dediğin hayvanı bilmiyorum çünkü emeğinin arkasında durmak istiyor ördüğü duvarın diktiği fidanın büyüttüğü çocuğun etttiği işin sattığı malın insan en basitinden varoluşunun arkasını dik tutmak istiyor bir kuyruk gibi titretmek değil dik tutmak istiyor ve her kim insanın elinden insanlık onurunu almaya yelteniyorsa yok olmayı hak ediyordur zamanda
apaçık sarhoşluk çöktü göğsüme. daha bir yudum içmeden, bir sevda yıkıntısı midemde ekşi ekşi. havalar, bahar, insanlar, içime attıklarım, bir bir, gece sabaha yazarken,  içimden içimden bana baktılar kaldılar. kaldık dört mevsim gibi üç beş uzuv, bir beyin, bir kalp. kendi aramızda dönerek peşi sıra, yanlış zamanlarda olmadık çiçekler açarak, döküldük çürümeye yüz tutmuş, ıslağı yemiş vişneler misali. ve oldu sabah hiç bir şey olmamış gibi... kalktık, bitti sarhoşluk, ve yeniden açtık. arsız sarmaşıklar arasında biten bir yasemin gibi.
her canlının meyvesi üremek ve sömürü çoğalmak ve tüketmek yaşamın en sonsuz girifti değil mi
Başrollerini Robert De Niro ve  Philip Seymour Hoffman’ın paylaştığı Flawless/Kusursuz’u yeniden izlemek bana neden iyi geldi. Iki ..üç… şey söylememe neden oldu! Ön yargılarımız bitmez, şekil değiştirir, yer değiştirir, farklılaşır ama vardırlar. Asıl olan, ön yargılarımızın bizi esir almasına ve ön yarglarımız nedeniyle başka insanlara karşı haksızlık yapmamıza, izin vermememizdir. Dostluk dürüstlükten beslenir, bu nedenle tatlı diliyle bütün yılanları deliğinden çıkartacak bir dostu değil, doğru söylediği için dokuz köyden kovulacak bir dostu tercih ettiğim gerçeğidir. Çünkü bütün doğrular tatlı dille söylenemeyecek kadar acı olabilirler Cinsiyetler ayrımcılık yapmak için yokturlar onlar farklılıklarından doğan güzelliklerinden yeni farklılıklar yaratmamız için  vardırlar. farklı ve eşit …
adil olmayan hayat değil insanlar herşeyi hayattan allahtan doğadan başkasından bekleyen eşitsizliğe ant içmiş insanlar
ben biliyorum değecek insanlar, canlar birbirine ve barışacaklar
bugün kendine daha önce hiç bakmadığın gibi bak öyle bir bak ki gördüğün her şeyde kendi yansımanı ara iyide ve kötüde
hiç bir hayvan bahane üretmez yalnız insan üretir hiç bir hayvan çıplaklıktan korkmaz yalnız insan korkar hiç bir hayvan utanmaz hayvanlığından yalnız insan utandırır insandan hiç bir hayvanla kıyaslanamaz hiç bir insan yalnız insanla kıyaslanır insan
inanın bir dakika kaybedecek vaktim yok sıçtığınız bu bokları temizlemek için bir dakika daha bekleyemeyeceğim hemen hemen üzerinize zefiran dökmeliyim pisliğiniz daha fazla bulaşmadan sadece kendi bokunuzda boğulmanız için dua etmeliyim
bazen ne kadar ağlasan boştur kar beyaz bir kabustur
annemi çok seviyorum çünkülerden biri çok akıllı ne zaman duygularımla boğuşmaya başlasam bana beni hatırlatıyor düşersen yıkılırsın diyor duruyorum düşmüyorum
ben kafamı çıkarttım kendi baktığım yerden senin olduğun yere çevirdim gözlerimi görmek için yüreğine doğru nefes almak nefesine nefes katmak için son nefesinde ilk rüyanı gerçekleştirmek için ben sana insan olduğunu hatırlatmak için geldim sana doğru baktım usulca devirdiğin tüm çamları dikmek kestiğin zeytinleri yeşertmek kırdığın kalpleri onarmak öldürdüğün tüm canları yaşatmak için geldim ben sen benden nefesimi vicdanımı adaletimi çalmaya kalktın ben seni boğmadım öldürmedim asmadım ben seni sadece eşitliğe havale ettim ben sen dışında herkesi ve herşeyi sevdim
günlerdir tırnaklarımın içinden gitmeyen bir kan ve deri kokusu alıyorum bu öfke değil bu vücudumda taşıdığım bir iz
ne çok niyetlendin gitmeye ama gitmiyorsan gidemiyorsan gidiyormuş gibi yapmasan  hakkını versen kalmanın
haberin yok mu kendinden bırak bir süre ayrı takılın bir süre kendini yapsın zamanla kendin
sesini duyurmak istiyorsan insanlara doğru konuş ve bağırma söylediklerin kaybolmasın boşlukta
diğerleriyle paylaşmak istemiyor ve kendine saklıyorsan diğerleriyle paylaşmak için yarattığını söyleme
kendine gülebilmektir barışmak
birinci olmaya biricik olmaya çalışma olmaya çalış yalnızca
değer lafta değil iştedir söz kanatlanır laf düşer ama davranış değerli bir aynadır
beynini kimseye yedirtmeyecek kadar akıllıymışsın diyorlar ama kurnazlığın seni de vuracakmış diyorlar
gördüğün her şeyin arkasında görmediğin bir şey olma ihtimalini düşünerek bakmak 
başkası için "iyi olanı yapma" kötülüğünden vazgeçtiğimizde başkalarını anlamaya ve dinlemeye başlayabiliriz belki
ölümsüz bir evrenin ölümlü canlıları tırnak içi et dolu insancıklar asla doyamayacaksınız
doğa beni her gün en az bir kez gülümsetmeyi başarıyor, doğasında var insanlarsa beni her gün en az bir kez zıvanadan çıkartmayı başarıyor
birbirimize söyleyecek çok büyük sözlere değil samimice bakmaya ihtiyacımız var birbirimize fikirlerimizin altında ezilmeye değil konuştukça konuşmaya ihtiyacı var fikirlerimizin çocukların ölmeye ihtiyaçları yok özgürce yaşamaya ihtiyaçları var çocukların