Kayıtlar

Şubat 3, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
boşluğa fısıldıyorum tarih kaydedecek umudu ile büyülü uyku hallerinden uyanacak insanlar bedenlerindeki her bir gözenek nefes alabilen her doku her hücre fısıltımla canlanacak yeniden diye
akıl çekmecen ne kadar da dolu sana ait bir sürü şeyi hatırlayamıyor yerlerini bulamıyor hak ettikleri değeri veremiyorsun akıl çekmecen ne kadar da ağır açamıyorsun bulacaklarından göreceklerinden ihmallerinden kaybettiklerinden unuttuklarından mı korkuyorsun akıl çekmecen çökmez mi sanıyorsun
bütün kelimeleri aynı anda kullanmak istiyorsun daha kolay anlatırım sanıyorsun bir kulak bütün kelimeleri aynı anda duymazsa nafile tüketiyorsun
yola çıkalım dedin kışkırttın beni yolumdan döndürdün şaşırttın beni al tut sat sakla at şimdi valizlerimi kelimelerimi ayaklarımı sana giden aklımı cehennem ol
aklımı şimdi kafatasımın içinden çıkarıp aldın hiç sevmediğim ankaraya uçurdun zamanın içinde hiç tanımadığım bir adama üzülüp onun başında hayatını kesip biçen kızıyla tanıştım umudunu babanın yattığı beyaz çarşaflara ser emin ol hissedecek
duydum depresyona girmek üzereymişsin becerebilir miyim diye kendini tartıyormuşsun gir bence gir ve bir arkadaşa bakıp çıkacaktım de bak çık hem havasını bir solu hem arkadaşı ara göreceğini gör girdiğin gibi çık
kadınım ben erkeğim ben kadın değilim ben erkek değilim ben neyim ben
insan karışıyor değil mi bir orada bir burada oluyor hisleri bakışları aklı durağanlaştırmaya çalıştıkça kaçıyor sanki insanlığı ve bilmem neye dönüşüyor
tırnaklarının üzerinde oluşmuş beyazlıklar onun bulutlarıydı artık neredeyse hiç göremediği bulutlar beslenememekten oluşmuş lekelerde umutlar vardı elleri martı tırnakları bulut gözleri pencere kalbi evrendi kendi dünyasında mahkumiyeti yazıyordu
iki bacağımdan iki kolumdan dört kişi tutmuş sağa sola sallıyorlar beni göbek deliğim toprağa dönük sırtımdan göğe doğru uzanan çelik bir halatla yukarıya doğru çekiliyorum ısrarla ama işte göbek bağım toprağı seçmiş ayaklarının yerden kesilmesi keşfetmek yükselmek ve göğe yükselmek ancak ölünce mümkün
üre iktidarın adıyla üre hatta ürün ortaya çıkınca kulağına bir kere değil kırk kere sen de üre sen de üre de ki sübyan bedeni erince hemen üresin o da üresin sen de üre hepimiz üreyelim
içindeki ışığı enerjiyle beraber gömünce derinlere kimse orada ne seni ne de aydınlığı bulmak için uğraşmaz herkes yeniden yeni ışıklar için koşar ama kendi ışığı için kılını kıpırdatmaz bu sebepten yalnız olduğunu bilen ışığım geri döndü geldi içime girdi
korkak adımlarının arka planını biliyorum sen saklasan da ben senin aklının rüzgarında ürperiyorum
bu dünyadan basıp gitmeden seni mutlaka göreceğim kalbime taktığın yıldızları sana geri vereceğim
bir kayanın üzerinden denize doğru dalmak istedi ama rüzgar engel oldu ona o kadar güçlü ve kendi içinde başka bir dengeye sahipti ki  doğanın esiri olası geldi belki de zaten öyleydi suratını yalayan tuzlu deniz damlacıkları yaşadığını hissettiriyordu ona uçuşan pantolonu ve ürperen dizleri ile tam da terk edilmiş bir rıhtım gibi savruluyordu oradan oraya kulağına uzak çocuk sesleri geliyordu kendisindendi bu sesler bağrışmalar şaşkınlıklar deniz hem davet ediyor hem içine almıyordu gözünün önünde alabora oluvermişti küçük bir yelkenli içinden çıkmaya çalıştıkça batan gencin küfürleri kulağına kadar geliyor denizi yumruklamasından içi eziliyordu deniz kendisi ile oynanmayacağını bir kez daha bağırıyordu dalgalar çilli yüzünden aktıkça yaşamak daha da güzelleşiyordu