Kayıtlar

Mart 17, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
seni saçından tutup koridorlarda zalimce sürükleyip susturacaklarını sandılar değil mi öfkenin yayılmasından hiç mi korkmadılar hayır asıl eşitlik isteyenlerden hep korktular ve öldürmekte buldular çareyi ölmez ki haklar
bir su damlasının çin işkencesinde kullanılıyor olmasına ne diyeceksin peki elbette küçücük olan her şey her zaman masum olamıyor
gece dakika dakika kalabalıklaşıyor artıyor biçareler grubu yok dünyada buluşuyorlar kendi kalabalıklığının yalnzlığında yalanlarına süzülerek birbirlerinin doğuştan gelen sözlerinde misafircilik oynuyorlar yeşil ışık yakıyorlar şov başlasın dolap dönsün ama kimsenin eteği birbirine değmesin hareket vakti gece an ve an ağırlaşıyor yalnızlık kokan ağızlar içinde kelimeler kayıyor artık yalpalıyor ama kimin umurunda sabaha hiç kimse hatırlamıyor
gitgide küçülüyorum ve bu beni hiç üzmüyor bir saçma sarmalın içinde küstahlıkla büyümeye yeğliyorum
ismini şimdi söyleyemeyeceğim bir grup kız ve erkek kömürlükte külotlarını indirip odunlara doğru işeyerek kıçlarına zıplayan pireleri yakalamaya çalışıyorlarmış akşam üstü ile gece vakitleri arasında bir yerde pireler ah o şanslı pireler
yaşamına dört elle sarılmış insanlar hakkında konuşalım biraz hakkımız varmış gibi mesela her konuda yorum yapabilme ve her şeyi kendi baktığımız yerden yorumlayabilme cesaretini gösteren bizler kimin gerçekten neyin savaşını verdiğini bilemeden öleceğiz
çeneni kısıtlı tut algını baskıla kalemini sivriltme içinden geçenleri dışa yakın tutma bak nasıl da favori olacaksın bütün korkakların gözünde
ayak tırnakların uzuyor boşluğa uzanan yollar gibi özgürlük tırnaklarından başlıyor başına kadar gelsin dilerim
sen uzak hayallerimin yakın yansıması çocuk durda, saçlarının teline uçurtmamı takayım 
burun deliklerinde derin bir is kokusu soludukça acın dışarı çıkıyor içine çekmek için uğraştıkça zehir gibi kokuyor
kutsal bir aşk düşmüş iki dudağının arasına derin bir nefes alıp içime çekiyorum seni nefesim yetmiyor nefesini karşılamaya kesiliyorum
bazen inanamayız koynumuzda yatan insanın gerçekliğine biz yarattık yoktur böylesi sanırız yanılırız vardır anca iş işten geçtiğinde anlarız ama o da be kardeşim öyle bir iştir ki inanamayacağın kadar güzel
bak boncuk gözlü kız saçları kıvırcık mı düz mü dalgalı mı ne olduğu belli olmayan tırnak etlerini habire kemiren bacakları yamuk kız yine asıldın bir kerbela delisine itsen gitmiyor kaksan kalkmıyor dehle yürüsün
çağlar arasında yıllar mı var faşist insanlar mı
belimden sarılıp çırılçıplak dördüncü katın penceresinin kenarına oturtmuştun ya hani beni sükunetimi deliliğime ver
keyfimin kahyası sen misin be dostum elinde avucunda bir gram duygu yok aşk yok şefkat yok kime verip vermeyeceğime karışıyorsun
her konuda bir akıl yürütmek hastalık mı acaba yoksa zevzeklik mi
sen bir mektupla aldın beni benden bitirdin inandığın sana ömür versin terk edilmiş sandığımız içimiz dışımız yolumuz dost dolsun taşsın sen beni bitirdin inandığın seni var etsin yükünle
tıs tıs bir uykunun içinde mişli muşlu öyküler nefesin dinledikçe dinleyesi
ey ve hey dostlar bu ara bir ruhdaş arıyorum kendime duyan bilen gören varsa yollasın gelsin ruhuma bir daş arıyorum yoldaş arkadaş ruhdaş ayrıca çok acıkıyorum ne yapsam doymuyorum
senin allah cezanı versin boyun devrilsin sen bu hayatta ne işe yarıyorsun ki paranı da aklını da al bir siktir git diye bir küfür mü olurdu lanet mi atasözü mü ne olurdu bilmiyorum işte o sana gelsin
seni ve her şeyi bırakıp gidesim var tutma beni zaten o kadar az o kadar ucundan tutuyorsun ki duştaki kaynar su birazcık soğusun diye kurnaya hafifçe dokunur gibi parmaklarının ucuyla iteliyor sonra tutuyormuş gibi yapıyorsun ki işte o sevişmeleri özledim ben kendiliğinden suyun altında akar gibi
yahu bu nasıl bir terbiyesizlik ya ben ve ailem mücevherlerimizi üniversite okumak isteyen arkadaşlarımız için bağışlıyoruz nihayetinde ben de bir üniversite öğrencisiyim diyor gevrek bi de her kadının hayali imiş mücevher yahu biz kadın mı olmadık bilemedim ki ne singer dikiş makinesi ne mücevher hayali biz sokaklarda dans edelim tacize uğramayalım eşit olalım dedik anlamadığım bir hal var sorun cinsiyetimde mi bende mi bilemedim
90ların sonuydu öğrenci hareketinin yediği büyük darbeleri gördük üniversiteler sokaklar tarumar ediliyordu evler baskınlar abilerimizin ablalarımızın adını anarak sarılıyorduk kavgaya önderler kovalıyorduk beynimizde hiyerarşik olmasın ama yüce olsun diye kovalıyorduk ideolojileri peşi sıra bu akşam ah işte bu akşam yazıp çizmiş üstüne söylemiş abilerin yürekleri altında ezildim acıyla özledim sol yumruğu bağlamayı dağı taşı bitmeyen sevda türkülerini ağladım doyamadım
hay bu uzayan yola çıkan kendinde derman bulupta yollara dökülen kalbimin ta ortasına aklımsa ona keza yok yahu senin peşinden gider mi bu çingene ayak göçebe sırt ne yatak ne yorgan seçer bu bu sadece düşer yola gider arkasından da ben sen bekleme yolda görse de durmaz gönlüne bağlar aklını yürür gider sen benim kalbi bilmezsin o da bileni bilmez zaten
bir ceviz kırdım tozun toprağın içinde kabuğun içi tertemiz nasıl korumuş kendini bir kurt bile yiyememiş beynini ay maşallah ne de saklamış kendini kız gibi
aklımda sen varsın kalbim hep ötekinde berikinde ee kızamazsın bana sen hep öteki beriki oldun bana
soyup yatırmışsın dizine ne güzel saçlar ne güzel ten deyip sevmişsin o kadar çok o kadar çok sevmişsin ki alıp eline kızgın bir demiri kıçının tam ortasını dağlamışsın o kadar çok o kadar çok  sevmişsin ki senin olsun diye işaretlemiş mühürlemişsin senin çiftliğin yanmış bütün hayvanların birbiriyle çiftleşmiş senin üstünden hepsi bir bir geçmiş sen anlamamışsın sen o kadar çok o kadar çok sevmişsin ki yüreğinle beraber beynin dağlanmış yok olmuş
her şeye gülüyor her şeyden mutlu oluyorsun diyor küçümsüyorsun dünya kan ağlıyor senin ağzın kulaklarında diyorsun bense inat diyorum inat inadına özgürce yaşamak inadına direnmek diyorum inadına gülmek inadına kan ağlamamak diyorum kapıştırmayalım hislerimizi ama inadımızı kapıştıralım yenmezsem seni şerefsizim inadım var inat
Resim
gönlün gücünü bilmeyene mecnun ya deli gelir ya divane kalbinde meşk teli olmayana aşk yalan gelir aşk en büyük gerçektir oysa
bir meyhane dostluğumuz vardı bir sen dinlerdin yan masayı bir ben bir sen bensiz gider aşık olurdun mezeye bir ben sensiz gider aşık olurdum rakıya buluşur düşerdik şişenin dibine kör ederdik aşkın iki gözünü şimdi gör olmuş iki gözün meze neylesin rakı ne
küçücük bir odanın içinde ateşli bir aşk yaşamanın önündeki tek engel odada senin olmamandır
sızlayan dişin olaydım çektirmeye kıyamadığın doymak için her hareketinde içini sızlatan sızlayan dişin olaydım etinin ağzının aklının içinde
hiç sadece senin ve onun bildiği bir anın nasıl kelimelere döküldüğünü düşündün mü çünkü düşünmediysen yazık etmişsin keyfe keder yaşayabildiğin tek gerçek günlere çünkü düşünmediysen zaten hiç öpmemişsin o gonca dediğin memeleri koklamamışsın o gülleri hiç ötmemiş o bülbül hiç keyfe keder aşık olmamışsın sen unutur gibi yaşar gibi
hayaller büyüttük demir bir ranzanın sende kalan izinde yüksek duvarların üzerinden buruşturularak atılan umut dizelerinin şimdi çay sohbetlerine getirdiği ağırlığın ve özlemin hayranlığında yokluğunda o esaret özgürlüğünün ve yalnızca birbirine benzeyen insanlarla olma halinin yaprak yaprak ayrılmış kitapların altında ezilerek yaşamanın sende kalan izinde kaybolup gittik durduramadın istemedin
nankörmüşmüş kediler göya ulan insan evladına ne demeli kalbi dört odaya ayrılmış dördünde de neler olduğunu unutmuş