Kayıtlar

Şubat 17, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
esmer bir tende kapı gibi sağlam bir anının arkasında dikdörtgen gölgeler gıcırtısında maviye çalan kar manzarasının soğukluğunda ayak parmaklarında bir donmak hissi ne kadar kapı çalsan hepsi kapalı telaşen canına yetmiş ağzının ortasında bir yürek pıt pıt siyah paçalı bir pantolon çünkü gerisi yok aklın ayaklarında geçmiş hepsi geçmiş
ah ne içerdik arka fonda tambur darbuka keman ne efkar makamlarından geçtik
dansçılar için karavanlar var hayatın dört bir yerinde envai çeşit kostüm yüzlerce koreografi aşınmış sahneler bir uykuluk yer istiyorum senden
bak hatırlıyor musun çok aşığım diye gelmiştin demiştin ki dünyayı terk ederim alırım aşkımı elimin içine takarım koluma basar giderim nereye kadar gidersin demiştim sana durmuştun bi aşkın bitene kadar gittin
eğer benim evimde müzikler sana başka bir güzel geliyorsa huzurun ve havanın bir parçası olmuşsun demektir aşkı tatmış başka başka bedenlerin enerjisini yaşamışsın demektir eğer müzik sen dursan bile devam ediyorsa sen ruhunla gelmişsin demektir
bir insan dünyayı değiştirebilir eğer dünyayı umursuyorsa
sen beni bir yerde unutmuşsun ben hiç üzgün değilim sen beni unuttun ben kendimi hatırladım şükür beni unutmuşsun
bi dakkaaa mahalle takımı değil misiniz sizi sevmek için sıraya mı girmemiz gerekiyor
edebi işgalden yana sabaha kadar eylemdeyiz
bir gün sol anahtarından yola çıktık ve do yu gördüğümüz yerde durup seviştik sonra baktık ki doyduk ve müziğe aşık olduk müzik hayatımız böyle başladı sevişmek çok güzel
ben şunun için yalvarmak istiyorum açık ve net ol bu aşağılık olmaktan daha kolay değil mi
şimdi ben ahşap bir masanın başında ahşap bir sandalyenin üstünde aklımda sıcak yemekler şefkatini hayal ediyorum sen şimdi bunlarla ilgilenmiyorsan bana söyler misin gidiyim ben
bi çok yapmışsın beni ne senin ne de benim anladığım yere koymuşsun ben bile türkçe mealini anlamadan yazık değil mi alıp beni oraya koymuşsun
ben duramıyorum sen dur istersen ben iterim hem taşırım hem dürterim bir de çekerim üstüne gelenleri
bedenlere değen ellere sitemimiz bir de devletlere bir de iktidara bir de siyasete bir de salyası ağzında erkeklere bedenlere değen fütursuz ahlaksız egemene
bu sayfayı daha önce ben de okumamıştım iyisi ben de daha önce yazmamıştım şimdi okuyacaklarımız ve yazacaklarımız sil baştan kahır sil baştan eziyet sil baştan sen sil baştan yine sen yine ben
coğrafyasını bilmediğim kadınların tenlerinde el yordamıyla geziyorum tanıdık bir harf bir tabela bir köşe bir adet arıyorum kadın kokusunda kendimi buluyorum
bu gece bir domates sosunda sabaha kadar ezeceğim seni en büyük zevki sen vereceksin bana
yahu ne ki tesadüf bir tesadüf tutturdun arkasına dünya küçük ekledin bunların her biri şu demek dün yediğin hurmalar bugün gelir götünü tırmalar adalet varsa tabii
eskiden kimse beğenilmek için bu kadar götünü yırtmak zorunda kalmazdı azizim bir baş parmak kalkacak diye kırk türlü takla atmazdı kimse pazar kahvaltıları tadında demlenen samimiyetler olurdu bitsin çöksün yok olsun ne olacaksa olsun bir türlü bin türlü
ben çok büyük bir söz veremem sana ama özlüyorum seni bazen bazı insanlarda bazı şeylerini buluyorum daha çok özlüyorum göreyim istiyorum
parmak ucun kopmuş hiç bir etkinliğe katılamıyorsun yazık artık aktivistte olamayacaksın
dediydim sana ucu kaçtı diye yandı gibi değil yanar biter gibi değil kaçar bu yani sen nereye o oraya kaçışı yok gibi kaçmak bu
şimdi hangi sohbetin önünü senle tıkadım ben
neden sevemedim kimseyi diye sordum kendime sonra bir baktım ne çok sevmişim hem de ne sevmişim gidenleri bile sevmişim ama onlara sormamışım neden gittin gitti bilmişim
yaşlanmışsın bütün sohbet sen geçmişte gezerken gözünün önünden akıp gidiyor biri yakalıyor seni dişlerinden biri yok
şu yemeklerin rengine bir bak ısırganın biberin limonun barbunyanın rengine bir bak bardaktaki rakıya
senin için ölebilirim bunu kaç kişiden duyabilirsin kaç kişi için ölebilirsin bunu kaç kişiye duyurabilirsin
her yaz sana geliyorum yeniden başlayalım diye her yaz yeniden başlıyorum sana
güzel özledim seni
harflerinle başlayıp süren bir hayat hayal ediyorum yalnızlığını görüyor ve arttırıyorum yalnızlığımız diyorum
göz bebeklerinden bir şey akıyor uyku değil
ağrılarımı geçirmesi gerekmiyor mu varlığın neden giderek artıyor
sana bu gece aksayan ayağının güzelliğini anlatmak istiyorum sürükleyerek yanında getirdiğin o ağır ve zamana  direnen bacağının yeryüzündeki izdüşümünü anlatmak istiyorum
senin adın nur benim adım şart değil göğüslerin aklımda gerisi şart değil
amcanın bütün çiçeklerini almak istiyorum bu kadar güzel çirkin nedenleri engellemek istiyorum
sinoptaki heslerden bahsederken cildinin nemine geçen aktivistten kork demiş atalarımız
diri diri soğanlar gözlerin ne de uzak
genç gelmen için çağırmam mı gerek
elinde bavulun şehre yeni gelmişsin alıp eve götürsem seni iyilik etmiş olmam ki
seni düşünmek tüylerimi diken diken ediyor bedenimin etrafındaki hava akımı değişiyor sapıtıyor
yok yanlış anlamadın öyle anlamak istedin
çok değdin çok dokundun çok acıttın bugün neden durduğun yerde durmadın
ben beklemede buldum kendimi
çok derin sohbet edemiyoruz ama çok uyumlu ve güzel bir çiftiz - derinliğine koyayım
zeki biri biri seni şaşırtabilir tüm haytalığı bomboşluğu duyarsızlığı ve kendi gibi olmasıyla
ben sana eskiden geldim sen ikinci el sandın
az kaldı gideceksin sen ben mi yapmadım sen mi izin vermedin girmedik birbirimize
bir kadın kendisine transparan gömlek diken bir adamdan bahsederken sesinin tonunu ayarlayamayabilir bu hayatta
Tanıdıklık üzerine laflarım var. Sözler, isimler, kokular, mekanlar, tenler, sesler, bakışlar, tatlar liste uzar gider… Ve kendisiyle bir derde düşer insan bir de bu tanıdıkların yansımasında belki özlenir. Şayet nefret edilmiyor, tiksinilmiyor, korkulmuyor, kaçılmıyor, seviniliyor sa... ve elbette olmaz mı hepsi bir arada hem nefret edip hem özlemez mi insan? Nefret bazen özlemi ve aşkı beslemez mi, bazen de tersi olmaz mı? Tanıdık mekanlara dönelim biz; o mekanlardaki tanıdık tiz kadın sesine ve onun üzerine geçmişte yapılan konuşmalara, tuzun tende tercihe bağlı bırakıldığı yaz tatilleri planlarının konuşulduğu masalarda buluşan, kimi nasırlı, kimi çekmiş ellerin bakımsızlığına  atlayan her şeyden konuşabilen ne idüğü belirsiz tanıdıklara dönelim biz. Sahile, denizin şahitliğine, hikayelerde vardır ancak sandığımız dehlizlere oradan çamurlu kasabalara… Sen buralardan geçtin diye mi gelemedim ben bunca gün, bunca ay buralara? Seni tanıdık sohbetlerde aldatacağım, ih
hadi bakalım kaçtı yine ucu sabahlar şerifleriniz şimdiden kutsansın
insan işinde kaybolunca hayat değersizleşiyor gibi geliyor değil mi işçi kardeşlerim ama hayat biz ne kadar ediyorsak o kadar etmiyor mu zaten bir denizciye her gün deniz muhteşem mi geliyor insan insana her gün çekişi toplum üzerine hep fedakarlık yapılası mı görünüyor hayat işin içinde kayboluyorsa biz de kaybolmuyor muyuz biraz işçi kardeşlerim
kafan hep pencerelerde yukarılara doğru uzamış ibiğin tanıdık bir sahne arıyorsun dönüyorsun kendi içinde kahroluyorsun elinde tutamadıkların için hatanın elinde tutmakta olduğunu az daha uzatırsan o ibiği belki bulacaksın
bekle geliyorum söz verdiğim gibi özgürlüğün tadına bakacağız beraber seni  özgürün sadece bir isim olmadığına inandıracağım ortağını boşa  esaretten kimseye eş olmaz zorlama
bazen yalnızlıkla yaşayamıyor insan çünkü yalnızlığı çok çeken bir kaplumbağanın ağır kabuğu gibi sürünmekten gevremiş bir sürüngen gibi  fitili bitmiş bir mum yığını kızlığı bitmiş namus aşılana aşılana aslı kaybolmuş bir meyva gibi yabancılıyor insan insan yalnızlığın yüce gücüne eremiyor
çok yalan geliyor yahu çok hesaplı iğreti geliyor daha çok kendine yontuyorsun gerçeği oysa bir gerçek iddiası ile yaşaman ne boş yalana ayak uyduramayanın ayağının dolaştığı bir yolda gerçeği kollaman ne de zor
kadınlar var eteğinin ucunu saçının ucunu dudağının ucunu memesinin ucunu gönlünün ucunu asla tutamazsın uçarlar uçururlar
kara bir deliğin içinde gülmeye zorlanan ses parçacıkları zulümle ağladılar baskılardan kaçıp aşka sığındılar ağladılar
çağırıyorsun duyuyorum seni her çağırdığında ve her geldiğimde pişman ediyorsun dönüyorum dönüyorum yoksun
kibirler kibirler küçülebiliyor musun büyümeden önce buna bir bak
insanlara güvenme der bazen bazı sevdiklerimiz kendileri insan değilmiş gibi bazı sevdiklerimiz size güvenmez bazen kendileri çok güvenilirmiş gibi bazı insanlar kime güveneceklerini bilmezler kendi gibi bildikleri için kimilerini
toprağı bilir misin ayaklarını sürüsen tarihle beraber kokusu üstüne siner toprağı bilir misin seni çamurdan insan eder seni topraktan bir mezarda bir böcek toprağı bilir misin seni ıslah eder kul eder
seni her gördüğümde kendimi daha çok seviyorum çillerimi saçımı seni her gördüğümde kendime düşüyorum seni her gördüğümde gözlerine yürüyorum
işaretlere sembollere sığınmış bir yaşam biçme kendine daha önce çizilmemiş bir şey çiz kendine
bir şey bitince bazen noktasını virgüle hiç acımadan yanında getiriyor bir nokta ile yetinmiyor insan üç nokta istiyor ama bitti mi de bitiyor be kardeşim
içimde bir şişko sevda nereye dönse yeri dar