Çok sevdiğim bir arkadaşım sohbetlendiğimiz
masada, bana doğru eğilip, “ona yüzlerce mesaj, onlarca elektronik posta
yolladım, elimden gelen her şeyi yaptım, aşkımı itiraf ettim, hatalarımı kabul
ettim, af diledim ama hiç birine cevap yazmadı” dediğinde irkildim…
Ve şöyle devam etti “o da çok
seviyorsa bu neyin gururu…”
Bende film koptu;
Sen hiçbir şey yapmamışsın ki…
Yine kendini merkeze koymuşsun, bahaneler, gerekçeler, itiraflar ve
yalvarmalarla olayın edilgen tarafı olmayı seçmişsin... Asıl hareketi,
kararlılığı, ivmeyi ve değişikliği karşındakinden beklemişsin …
Ve yapman gerekenleri yaptığını zannederek
kenara çekilmiş bir de üstüne yazdıklarına cevap vermediği için pişkince onu
suçlayabilmişsin.
Bundan 20 yıl önce hayatımızda
cep telefonlarına atılan kısa mesajlar ve elektronik posta adreslerine bir
tuşla gönderilen e-postalar yoktu.
Aşklar, pişmanlıklar, af
dilemeler, özürler, vaatler, yalvarıp yakarmalar emek isterdi…
Özür dileyeceksen, affedilmek
için birinin gözlerinin içine bakardın, samimiyetini, sefilliğini, pişmanlığını
görmesi için kahrolurdun .
Mesajlar gönderirdin birilerinden
evet ama en sevdiğiniz ortak arkadaşlarından, güvendiğin bir komşudan
kardeşinden ama gmailden değil.
Beklerdin gelsin, oradan geçsin, yüzünü bir kere göreyim diye evet ama okul çıkışında, iş çıkışında, evinin
kapısının önünde beklerdin... ama facebook’ta değil.
Kendini beğendirmek isterdin
sevdiğine saçından, kıyafetine, kokundan davranışına. Sevdiği yerlere giderdin,
konserlere, filmlere… seni bir tuşla “ like” etmesini beklemezdin…
Birlikte olmadığınızı facebook’ta
durumunu “ilişkisi yoktur”a çevirince
herkesle birlikte anlamazdın da, “aramızda aşk bitti” dendiğinde anlardın.
Aşkı
bitirmenin bir adabı vardı şimdi tüketmenin yolları var…
Yorumlar
Yorum Gönder