Kendim istersem tutturduğum kanatlarım

Balkonundan yanan Haydarpaşa'yı gören, tarihi yarım adaya selam veren, kapısının önüne gemiler park eden bir evden ve İstanbul'un 3 odalı kalplerinden biri olan körlerin ülkesinden geldim buraya.

Başka neyin kalbi 3 odacıklıdır bilir misiniz? Kurbağaların...
Suyumsu bir odadan çıkıp dar ince uzun bir sokağa geldim... Burada en ilgimi çeken şey çocuklar her evde 2 tane olmak üzere 1 yaştan sonsuz yaşına kadar olan çocuklar...

Sesleri çıkmadığında, oynamaya sokağa inmediklerinde ve birbirleriyle çok uzun hayat deneyimlerini paylaşmak için ellerine bellerine koyup, birlikte dünyayı kurtarmadıklarında, çok sıkılıyorum.

Balkonda iki gözüm var, biri kargalar için diğeri çocuklar için. Kargalar beni sevmedi oysa saksı diplerine onlar için ceviz koyan ve o cevizi bospadan gidip alan benim. Sanırım fazla ilgiyi sevmediler çünkü çenelerini her açtıklarında, eğer çocuklar ortalıklarda yoksa, mahallede bir ses var diye neredeyse peşlerinden uçarcasına kanatlarına takılmaya çalışan ben oluyorum.

Bence ben de biri kanatlarıma takılmaya çalışsaydı, bana ceviz de verse sevmezdim onu. Kendim istersem tuttururdum kanatlarımdan ona.

Nereye gidersem gideyim, çocuk da olsam, karga da, bir kurbağa da olsam, martı da kendim istediğimde tutturduğum; kanatlarım, yüzgeçlerim, solungaçlarım, hayallerim şimdi benim tutunmaya ihtiyacım var onlara. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kendine yolculuğa çıkan bir mentinin çok keyifli hikayesi!