İnancın için inat et!
Evet inanmamız gerektiği söylendi bize; yaşam hakkına saygı duyana, özgürlüğü baş tacı edene, samimi ve art niyetsiz bulduğumuz şeylere, kendi özgür irademizle seçebileceğimiz şeylere inanmamız ve seçimlerimizden dolayı yargılansak da inancımızdan vazgeçmemiz gerektiği öğretildi. Evet inanmamız gerektiği söylendi bize ama önce kendimize!
Evet inanmamamız gerektiği söylendi bize; yalana, riyaya, sahtekarlığa, art niyete, samimiyetsizliğe, özgür iradenin seçim yapmasına engel olacak zihniyete inanmamız gerektiği ve bu zihniyeti ifşa etmemiz gerektiği öğretildi. Evet inanmamamız gerektiği söylendi bize ama önce yobazlığa!
Bin bir çeşit normun altında ezilerek, boyun eğerek ve lanet ederek geçirdiğimiz günlere dönüp hep beraber bir bakalım ne olur!? Çocukluğumuza, gençliğimize, yetişkinliğimize, yaşlılığımıza…
Her yaşın, her cinsiyetin, her mesleğin, her kültürel yapının, her ilişkinin, her ahlak silsilesinin, her törenin, her göreneğin, her zevkli, eğlenceli vakanın insanın sıtkını sıyıran bir kuralı yok mu?
Kimin tarafından belirlendiğini, seçildiğini, uygun görüldüğünü bilmediğimiz ama tüm yaşamımıza şekil veren bu baskı, öğreti, kural ve normların tamamını yıllardır içi onlarca ayyaş dolu bir meyhane küfesi gibi taşımadık mı? Ki maalesef için de onlarca ayyaş da yok şimdi onların, çünkü yasak!
Zeitgeist değişiyor; ama bizim için iyi mi oluyor? Hayır!
 Daha özgürlükçü mü oluyor? Hayır!
 Daha kolektif bir bilinç ve davranışa mı dönüşüyor?  Hayır!
Daha örgütlü mü oluyor? Hayır!
Biz kapalı kapılar arkasında şikayetçi olurken baskı ve normlardan ama ilişkileri yaşarken, evlenirken, işe girerken, meslek seçerken, çocuk doğururken, onu sünnet ettirirken, askere gönderirken, evlendirirken, ev seçerken, eş seçerken, insan seçerken… her türlü durum ve olguda beslemeye ve büyütmeye devam ederken toplumsal normları… Birileri bunu değiştirmek için çoktan harekete geçti!
Evet yine her yaşın, her cinsiyetin, her mesleğin, her kültürel yapının, her ilişkinin, her ahlak silsilesinin, her törenin, her göreneğin, her zevkli, eğlenceli vakanın insanın sıtkını sıyıran bir kuralı var ama bu sefer çıkış noktası din!
Peki dini bu denli alet etmek kişi hak ve özgürlüklerine, siyasete, günlük yaşama ve elbette  inananla inanılan arasındaki kuralları, insan eli ve mantığıyla! her duruma bir gerekçe göstermek koşulu ile yapılandırmak, bize öğretilen/ söylenen, inan’ın konusu mu? İnanma’nın  konusu mu?
İnan ama önce kendine ve hem her gün besleyip büyütüp bu baskıyı hem de eli arkasında tespih çekip bir aşağı bir yukarı dolaşan cami imamları gibi söylenme…
Önce ve daima inat et!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kendine yolculuğa çıkan bir mentinin çok keyifli hikayesi!